Apple’ın Yaratıcı Yıkımı Bizde Çalışır mı?

Yaratıcı yıkım süreci, eski yapıları ortadan kaldırırken yeni yapılar inşa eder ve bu süreç, ekonomik gelişmenin sürekli yenilik gerektiren doğasına oldukça uygundur. Nasılına bir göz atalım.

Yaratıcı yıkım süreci, eski yapıları ortadan kaldırırken yeni yapılar inşa eder ve bu süreç, ekonomik gelişmenin sürekli yenilik gerektiren doğasına oldukça uygundur. Nasılına bir göz atalım.

Ekonomik teoriler çoğu zaman soyut ve karmaşık gelebilir, ancak Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” kavramını gündelik yaşamdan örneklerle açıklarsak, ne kadar güçlü ve dönüştürücü olduğunu kolayca anlayabiliriz. Schumpeter, yeniliklerin eski yapıları yıkarken yeni fırsatları beraberinde getirdiğini söylemekte. Bu teoriyi günümüzde en iyi örnekleyen şirketlerden birisi şüphesiz Apple.

2007 yılında Apple, ilk iPhone’u piyasaya sürdüğünde, o dönemin telefonları fiziksel tuşlar ve sınırlı internet erişimiyle tanınıyordu. Ancak iPhone ile birlikte dokunmatik ekran ve uygulama tabanlı bir sistem devreye girdi. Apple, sadece bir telefon üretmekle kalmadı, aynı zamanda insanların teknolojiyle olan ilişkisini kökten değiştirdi. Eski tip telefonlar hızla piyasadan silindi ve bu teknolojik devrim, Apple’ı dünya lideri bir teknoloji devi haline getirdi.

Bu süreç, Schumpeter’in dediği gibi eskiyi yıkarken, yeni ve daha güçlü bir sistemin inşa edilmesi anlamına gelmektedir. Eski telefon modelleri tarihe karışırken, Apple’ın açtığı bu yenilikçi yol birçok başka firmayı da peşinden sürükledi. Yani, Apple’ın bu hamlesi, sadece teknolojiyi değil, bütün bir sektörü ve hatta insanların alışkanlıklarını da yeniden şekillendirdi.

Ancak bu noktada çok önemli bir unsurdan da bahsetmek gerekiyor: hazır bulunuşluk. Yenilik eko-sisteminin başarılı bir şekilde oluşması ve gelişebilmesi için temelde ekonomilerin mevcut yapıların yıkılmasına ve değişime uğramasına hazır olması gerekir. Bu yaratıcı yıkım sürecine hızlı adapte olabilen ülkeler başarılı bir yenilik eko-sistemi geliştirebilirler. Ancak bu süreç kısa vadede belirsizlikler ve zorluklar barındırmaktadır. Bu nedenle yenilik hedefleri uzun vadeli olmalıdır. Yaratıcı yıkım sürecine hazır olmayan veya adaptasyon kapasitesi düşük ülkelerde eski yapılar hızla çökerken yeni fırsatların aynı hızda değerlendirilmesi mümkün olmayabilir. Bu durum rekabetçi gücün azalması, işsizlik artışı ve gelir adaletsizliğinde artışlar ile sonuçlanabilir.

Diğer yandan araştırma-geliştirme (AR-GE) ve yenilik faaliyetleri, büyük kaynaklar gerektiren ve yüksek riskli süreçlerdir. Bu durum, firmaların yenilik faaliyetlerinden çekinmesine veya yeterli yenilik faaliyeti yapmamasına yol açabilir (Öztürk vd., 2024).

Bu bağlamda, devletin firmalara yenilik yapmaları için sağladığı/sağlayacağı destekler büyük önem taşır. Yukarıda örneği verilen ve günümüzde sıkça konuşulan ve örnek gösterilen yenilikçi firmalar (Apple, Google vb.) veya ABD’de yer alan yenilik merkezi Silikon Vadisi çoğunlukla devlet destekli yapılardır. Örneğin iPhone’larda kullanılan temel teknolojiler olan internet, mikro işlemci, dokunmatik ekran, GPS sistemi, internet ve diğer birçok fonksiyon ABD Silahlı Kuvvetleri, Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) ve benzeri kuruluşlar tarafından desteklenmiştir.

Avrupa Birliği de son yıllarda ABD’nin yenilikteki hızı ve öncülüğüyle yarışabilmek için çok çeşitli destek paketleri sunmaya başladı. Benzer şekilde Türkiye’de de devlet, özellikle TÜBİTAK ve KOSGEB aracılığıyla firmaların yenilik faaliyetlerini teşvik etmekte ve AR-GE yatırımlarını artırmak için çeşitli mali destekler sunmakta. Devletin sunduğu bu destekler, yenilik faaliyetlerinde bulunan firma sayısını ve bu faaliyetlerin niteliğini artırmaya yardımcı oluyor şüphesiz.

Yenilik Türleri

Yenilik türleri tanımlanırken dünya genelinde Oslo Kılavuzu’nun tanımlamaları kullanılıyor. Oslo Kılavuzu (OECD, 2005) yeniliği, “işletme içi uygulamalarda, iş yeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir ürün (mal veya hizmet), veya süreç, yeni bir pazarlama yöntemi ya da yeni bir organizasyonel yöntemin gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamaktadır (OECD, 2005).

Oslo Kılavuzuna göre yenilik türleri şöyle tanımlanabilir:

  • Ürün Yeniliği: Bu tür yenilik, mevcut ürünlerin geliştirilmesi veya tamamen yeni ürünlerin ortaya konulması anlamına gelir. Örneğin, dijital kameraların ortaya çıkması veya bir hastanenin internet üzerinden test sonuçlarını sunması birer ürün yeniliğidir.
  • Süreç Yeniliği: Yeni üretim veya teslimat yöntemlerinin uygulanması. Örneğin, bir fabrikanın üretim süreçlerini otomasyon sistemleri ile iyileştirmesi süreç yeniliğine örnek olarak verilebilir. Bu yenilik türü sıklıkla maliyet avantajı yaratır.
  • Organizasyon Yeniliği: Firmaların iş süreçlerinde, organizasyon yapılarında veya dış ilişkilerinde yeni yöntemler uygulaması. Bu, firmanın ticari uygulamalarını daha etkili hale getiren yenilikçi yaklaşımları içerir.
  • Pazarlama Yeniliği: Pazarlama yöntemlerinde yapılan yenilikler. Ürünlerin yeni bir şekilde tanıtılması veya fiyatlandırma stratejilerinin değiştirilmesi, pazarlama yenilikleri arasında yer alır.

Türkiye’nin Yenilik Karnesi

Türkiye, son yıllarda yenilik alanında önemli adımlar attı ve AR-GE harcamalarını artırdı. TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin AR-GE harcamalarının GSYİH içindeki payı 2014 yılında %1’in üzerine çıkmıştı. 2021 yılında bu oran %1,40 iken 2022 yılında ise %1,32’ye geriledi. 2010’dan 2020’ye kadar Türkiye’de AR-GE harcamalarının merkezi yönetim bütçesinden aldığı pay 3,5 kat arttı. Ancak Türkiye’nin AR-GE harcamaları ve yenilik faaliyetleri gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye’nin hâlâ geride olduğu ve son yıllarda AR-GE harcamalarının payında azalış yaşandığı da görülüyor.

TÜİK Yenilik Araştırması (2022) sonuçlarına göre 2020-22 yıllarını kapsayan dönemde yenilik faaliyetinde bulunan girişim oranı %39,8. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta burada yenilik türünün ayrıştırılmamasıdır. Yenilik türleri incelendiğinde görüyoruz ki; Türkiye’deki firmaların en çok yaptığı yenilik türleri pazarlama ve organizasyon yenilikleri. Süreç ve ürün yenilikleri ise geriden geliyor.

Devlet desteği, firmaların yenilik faaliyetlerini artırmak için kritik bir rol oynuyor. 2022 yılı Yenilik Araştırması sonuçlarına göre yenilik faaliyetinde bulunan girişimlerin %28,7’sinin finansal destek aldığı, yenilik faaliyetinde bulunan girişimlerin %36,8’inin ise işbirliği yaptığı görülüyor.

Özellikle Onuncu Kalkınma Planı, Türkiye’de yenilik faaliyetlerinin artırılmasını hedefleyen önemli bir strateji belgesi. Bu planda, Türkiye’nin üretim yapısının teknoloji odaklı bir dönüşüme tabi tutulması gerektiği vurgulanmış ve yenilik faaliyetlerinin bu dönüşümdeki kritik rolüne dikkat çekilmişti. Bu hedef doğrultusunda, AR-GE harcamalarının artırılması, yenilikçi firmaların desteklenmesi ve üniversitelerle iş dünyası arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi gibi stratejiler geliştirildi. Ama önümüzde yürünecek daha çok mesafe olduğu da açık.

Türkiye, Avrupa Birliği Yenilik Karnesi’ne göre “ılımlı yenilikçi” ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye’nin yenilik endeksi 0,48, bu oran Avrupa ortalamasının altında. Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan Küresel İnovasyon endeksinde ise Türkiye 2022 yılında 4 basamak yükselerek 132 ülke arasında 37. Sırada yer aldı. Bu yükseliş aynı zamanda bir ilki de beraberinde getirdi: Bu endekste ilk defa ilk 40 içine girmiş olduk. Ancak, insan kaynakları açısından Türkiye, Avrupa’da en düşük sıralamalarda yer almaya devam ediyor ve bu durum yenilik faaliyetlerindeki gelişimimizi sınırlandırıyor. Ayrıca, Türkiye’deki yenilik faaliyetlerinin istihdam yaratma kapasitesi de yeterli düzeyde değil.

Sonuç

Yenilik, sadece firmalar için değil, aynı zamanda ulusal ekonomiler için de kritik bir öneme sahip. Schumpeter’in belirttiği gibi yenilikçi girişimciler ve firmalar, ekonomilerdeki yapısal dönüşümlerin ve kalıcı ekonomik büyümenin başlıca aktörleri. Bu çerçevede, Türkiye’nin ekonomik yapısında böylesi bir dönüşümü gerçekleştirebilmesi için yeniliği ekonomik gelişmenin merkezine yerleştirmesi, yenilik faaliyetlerine daha fazla yatırım yapması ve bu yatırımların sürdürülebilirliği konusunda adımlar atması gerekiyor. Yenilik sadece bireysel şirketlerin rekabet gücünü artırmakla kalmayıp aynı zamanda makroekonomik düzeyde ülkenin rekabetçiliğini ve uluslararası piyasalarla entegrasyonunu derinleştirme etkisine de sahiptir.

Bu bağlamda, daha etkin ve hedefe yönelik politikalar geliştirilebilmesi adına AR-GE harcamalarının bileşenlerinin detaylı ve doğru bir şekilde analiz edilmesi büyük önem taşıyor.

Gelişmekte olan ülkeler için yenilik, iktisadi kalkınmanın ve uzun vadeli büyümenin temel yapı taşlarından biri. Bu noktada yeniliğin biçimi, teşvik edilme mekanizmaları ve elde edilen sonuçlar, ülkenin uluslararası piyasalardaki rekabet gücünü doğrudan etkileyen unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye, yenilik faaliyetlerinde son yıllarda dikkate değer ilerlemeler kaydetmiş olsa da bu gelişimin sürdürülebilirliği ve derinliği açısından hâlâ önemli adımlara ihtiyacımız var. AR-GE harcamalarının artırılması, bu alanda nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi, firmaların yenilikçi kapasitelerinin artırılması gibi unsurlar, Türkiye’nin rekabetçi gücünü daha da ileriye taşıyacak kilit unsurlar.

Devlet desteklerinin, bu sürecin ivmelendirilmesinde merkezi bir rol oynadığı açık. Ancak, bu desteklerin etkili olabilmesi için yenilik türlerine göre farklılaştırılmış stratejilerle sunulması gerekiyor. Teknoloji yoğun yenilikler kadar, sosyal ve örgütsel yeniliklerin de desteklenmesi, genel ekonomik yapının her kademesinde yenilikçiliği teşvik edecektir. Ayrıca, devletin sunduğu desteklerin devamlılığı, özel sektör ile üniversiteler arasındaki işbirliklerinin güçlendirilmesi ve bu işbirliklerinin somut sonuçlar doğuracak şekilde planlanması, Türkiye’nin küresel rekabette daha güçlü bir konuma gelmesini sağlayacaktır.

Kaynakça

OECD, 2005. Oslo Manual: Guidelines for Collecting and Interpreting Innovation Data. OECD publishing.

Öztürk, S., Başar, D., Çakmak, İ., & Aydin, D. G. (2024). The Innovation Behaviour of Turkish Manufacturing Firms: An Analysis of Additionality. European Review, 1-25.

Schumpeter, J.A, 1934. The Theory of Economic Development, New York, Oxford University Press.

Türk Dil Kurumu (2018). Güncel Türkçe Sözlük. Erişim: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts

Weerawardena, J. 2003. “The role of marketing capability in innovation-based competitive strategy”, Journal of strategic marketing11(1), 15-35.