Türkiye Garipliklerinden Bir Kesit: Anayasa’daki En Büyük Uzlaşıyı Tartışmaya Açmak

Her ne kadar Türkiye’deki neredeyse bütün toplumsal ve politik tartışmaların ezberleri tekrar eden, kısır birer çekişmeye ve bir şekilde karşı safta yer alanları yaftalamaya dönüşme hızlarına şaşırıyor olsam da çocukluğumuzdan beri mutat bir biçimde ortaya çıkan 1982 Anayasası’na dair her fikir teatisinin bu dönüşüme uğramadaki hızını yakalayabilenine henüz rastlamadım.

Her ne kadar Türkiye’deki neredeyse bütün toplumsal ve politik tartışmaların ezberleri tekrar eden, kısır birer çekişmeye ve bir şekilde karşı safta yer alanları yaftalamaya dönüşme hızlarına şaşırıyor olsam da çocukluğumuzdan beri mutat bir biçimde ortaya çıkan 1982 Anayasası’na dair her fikir teatisinin bu dönüşüme uğramadaki hızını yakalayabilenine henüz rastlamadım. 1982 Anayasası’nda değişiklikler yapma veya yeni bir Anayasa hazırlama gündemi daha hatibin dudaklarını terk ettiği saniye, bütün odak Anayasanın değiştirilemez maddeleri etrafında toplanıyor ve bunun dışındaki hiçbir argüman dikkatleri celbetmeye mazhar olamıyor. Bir önceki gündemin ne zaman bittiğinin belirsiz olmasından ötürü ne zaman başladığını tespit etmek de hayli zor görünen Yeni Anayasa tartışmalarının bugünlerde tıkanıp kaldığı nokta da değiştirilemez maddelerden bağımsız değil elbette.

Mayıs 2023’teki 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde iktidar partisinin listelerinden seçime giren ve milletvekili seçilen Hür Dava Partisi Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun “Ahmağa anlatır gibi” tekrarladığı ve Anayasanın 4. maddesinin kaldırılmasını arzu ettiklerini ifade ettiği beyanatının ardından çalan siren sesleri, Cumhurbaşkanı’nın “Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Özellikle Cumhur İttifakı’nın böyle bir sıkıntısı, böyle bir derdi de yoktur.” [1]  açıklamasıyla şimdilik yatışmış görünüyor. Her seferinde çalmaya başlama ve yatışma döngüsüne sarf edilen birkaç cümleyle hapsedilmiş görünen değiştirilemez maddelere yönelik sosyal ve politik tepkiler de bu döngüden azade değil elbette.

“Milletin ve gelecek nesillerin iradesine değiştirilemez hükmüyle ipotek koymak doğru değildir.” savıyla “Atatürk ve silah arkadaşlarının belirlediği hükümlere dokundurmayız, kimse bunu tartışamaz.” ifadesi arasında Anayasacılık mantığı açısından bir fark göremediğimi belirterek konuya başlamalıyım. Zira Türkiye’de medya ve siyaset dünyasında tartışıldığı izlenimi verilerek laçkalaştırılan her mesele kadar, hatta belki biraz daha fazla, Anayasa meselesi teknik ve önem verilmeye değer bir mesele. Bu bağlamda yazının kapsamını olması gerektiğinden fazla uzatmayacak şekilde Anayasanın ne’liği, Anayasanın değiştirilme ve Yeni Anayasa yapımına dair tartışmaların hukuki çerçevesi, Türkiye’de ve Dünya’da değiştirilemez maddeler, 1982 Anayasası’nın ilk 4 maddesinin içeriği ve bu maddelerin değiştirilmesinde aranacak fayda konularına değinmekte yarar olduğu kanaatindeyim.

Anayasaları, toplumsal uzlaşma metinleri olarak devlet yönetimine ve devleti oluşturan organlara dair temel düzenlemeleri içeren belgeler olarak tanımlamak mümkündür. Aynı zamanda ve aslında temel hak ve özgürlüklere dair düzenlemelerin yer almasıyla vücut bulan Anayasaların ortaya çıkmasının ve bu denli önemli olmasının gerçek nedeni, insanların hak ve özgürlüklerine yönelebilecek ve özellikle devletten gelebilecek müdahalelere engel olma kudretini taşımasına duyulan ihtiyaçtır. Elbette Anayasaların ne olduğu ve ne işe yaradığı tartışılırken mutlaka zikredilen toplumsal uzlaşı, toplum sözleşmesi gibi kavramların irdelenmesi de Anayasaların önem ve işlevinde rol oynadığı ölçüde mühimdir. Aslında millet gibi, milli egemenlik gibi, temel hak ve hürriyetler gibi Anayasaya ve Anayasacılığa dair bütün kavramlara benzer olarak toplum sözleşmesi veya toplumsal uzlaşı da teorilerden türemiş soyut bir kavramlardır, yalnızca tarihin belli anlarında belirli araçlar kullanarak somutlaşmakta ve bu nedenle tartışmaya açık olmaktadır.

Toplumun ve o toplumda benimsenen demokrasi anlayışının yapısına göre çoğulcu veya çoğunlukçu anlayışlarla farklı biçimlerde ortaya çıkabilecek olan toplumsal uzlaşının varlığı ve içeriği Anayasanın kudretini ve Anayasanın tamamen veya belirli ölçüde değiştirilmesine dair tekliflerin meşruiyetini de sağlayacak bir kavram olarak ortada durmaktadır. Bir metin, hangi durumda toplumsal uzlaşıyı temsil ediyor olacaktır? Toplumsal uzlaşı metni, zamanı durdurduğunuz bir evrende, o gün, o ülkenin vatandaşı olan herkesin istisnasız kabul ettiği bir metin midir? Sanıyorum bu durumun namümkün olduğu konusu, bu tarifte toplumsal uzlaşı adı verilen şartın sağlanacağı tek konu olacaktır. Peki o gün yaşayanların %50,01’inin kabul ettiği bir teklif, toplumsal uzlaşı sayılabilir mi? Burada da birkaç yüz veya birkaç bin kişinin bu uzlaşının dışında kalacağı ve bu sebepten bu uzlaşının toplumsal olarak adlandırılamayacağı hayli güçlü bir şekilde dile getirilecektir, sanıyorum. O halde her gün, mevcut Anayasanın yani toplumsal uzlaşının tekrar tekrar oylanamayacağını kabul edersek, belirli şartlar altında belirli çoğunluğun sağlanmasının Anayasayı ve Anayasanın temsil ettiği toplumsal uzlaşıyı meşru kılacağında ittifak etmek gerekir.

Toplumsal uzlaşı ve dolayısıyla Anayasa, sınırlarının çizilmesi bu kadar kolay bir mevzu olsaydı eğer, bugün gündemimizde olur muydu? Bu soruyu sormak Anayasaya dair tartışmaların halihazırda onlarca ülkede devam ettiğini, bu onlarca ülkede mesele çözülünce başka onlarca ülkede gündeme geleceğini fark ettiğimizde hayli anlam kazanıyor.[2] Çerçeve anayasa olarak adlandırdığımız daha az kapsamlı anayasalara sahip başta ABD olmak üzere yalnızca birkaç ülke dışında yüzlerce yıl yaşamış Anayasalara rastlamadığımızı tespit ettiğimizde, bu toplumsal uzlaşının dönem ve şartlara göre güncellenmeye muhtaç olduğu sonucuna varmak da elbette mümkün. Peki, bir ülkede hiç Anayasa yokmuşçasına, sıfırdan bir Anayasa yapımına karar verilmesi için ne gerekiyor? Yirmi sene önceye kadar Türkiye’de yazılmış neredeyse bütün Anayasa Hukuku ders kitaplarında bu sorunun cevabı, savaş, darbe, iç savaş, doğal afet gibi olağandışı olaylar olarak nitelendiriliyordu. 1982 Anayasası’ndan hiç memnun olmayan Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun bir canlı yayında verdiği “Ne yapalım yani? Yeni Anayasa yapabilmek için yağmur duası gibi darbe duasına mı çıkalım?”[3] cevabı ne kadar etkili oldu bilinmez ama son 15 senede yerli literatür de değişti. Tunus ve Şili başta olmak üzere birçok ülkede kurucu meclislerin ihdasıyla yapılan Anayasa çalışmaları demokratik usullerle mevcut Anayasa yerine yenisini yapma usulüne örnek olarak kitaplarda yerini almaya başladı. Değerlendirmenin bu bölümünde “Yeni Bir Anayasa Yapmak Mümkün mü?” sorusuna cevap arayarak yazıyı uzatma niyetinde değilim. Yalnızca artık genel kabulün toplumsal uzlaşı metinlerinin toplumun ihtiyaçlarına göre yeniden ortaya konabileceği görüşünü savunanların gittikçe arttığını ifade etmek istiyorum. Egemenliğin bila kayd ü şart sahibi olan milletin, yeni bir uzlaşıya ulaşması halinde, eski toplumsal uzlaşıdan vazgeçebileceği öğretisi aslında kökünü Fransız İhtilali’nin önemli figürlerinden olan Emmanuel Joseph Sieyes’te buluyor.[4]

Doğal hukuku savunanların sıkça atıf yaptığı Sieyes’in görüşlerinin yorumlanmasıyla, milletlerin toplumsal kriz anlarında asli kurucu iktidar sıfatıyla yeniden bir toplumsal uzlaşıya vararak düzeni kurmaya, sonrasında tekrar uykuya dalarak mevcut düzene uyum sağlamaya muktedir bulanların Anayasa hukukçuları arasında hayli fazla olduğunu söylemek mümkün. Burada Türk anayasa hukukçuları arasında en tanınanlarından olan Prof. Dr. Kemal Gözler başta olmak üzere hukuki pozitivizme daha sıkı bağlı olan hukukçuların Anayasaların olağan dönemlerde ortadan kaldırılamayacağını, Anayasada değişiklik yapmak isteyenlerin Anayasaların hükümlerine uymak zorunda bulunduklarına dair görüşleri hala taşıdıklarını belirtmekte fayda var.[5] Bu görüş ayrılığı aslında Anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirmenin hukuki olarak bir yolu olmadığını belirterek birçok insanın aklına Anayasanın değiştirilemez maddelerinin sadece Türkiye’ye has bir durum olup olmadığı sorusunu getirebilir.

Bilinmeli ki, Türk Anayasacılık tarihinde Anayasa’nın yapıldığı an itibariyle değiştirilemez madde öngören ilk Anayasa 1961 Anayasası’dır. 1961 Anayasası’nın 9. Maddesi “Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” hükmünü içermektedir. 1982 Anayasası ise değiştirilemez maddelerin kapsamını genişletmiş ve devletin şeklinin değiştirilemezliğinin yanına cumhuriyetin nitelikleri, devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkentini de eklemiştir. Peki Dünya’da durum nedir? Türkiye’den başka hiçbir toplum Anayasası’na değiştirilemez maddeler ekleyerek “gelecek nesillerin iradesine ipotek koymuş” mudur acaba? Bu konuya dair Türkçe yazılmış makaleler arasında en kapsamlı ve derli toplu olanı Dr. Akif Tögel’in henüz doktora öğrencisiyken 2016 yılında yazdığı “Dünya Anayasalarında Değiştirilemez Maddeler ve Türkiye’nin Yeni Anayasası İçin Öneriler” başlıklı makalesi bana göre. Amerika, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında yer alan çeşitli ülkelerin anayasalarının incelendiği makalede görülmektedir ki; Fransa, Almanya, İtalya, Portekiz, Yunanistan, Romanya, Norveç başta olmak üzere birçok devletin Anayasası’nda çeşitli kapsamlarda değiştirilemez maddeler mevcuttur. Yani, söylenebilir ki Anayasacılık geleneğine bağlı olarak değiştirilemez maddelere Anayasa’da yer verme uygulaması yalnızca Türkiye’de değil, demokratik olarak nitelendirilen birçok ülkede hayattadır.[6]

Dünya’da birçok ülkenin değiştirilemez maddelere yer verdiğini tespit ettikten sonra ülkemizde sıkça gündeme gelen ilk 4 maddenin içeriğini buraya aktarmakta bir beis görmemekteyim.

I. Devletin şekli

MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri

MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti

MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.

IV. Değiştirilemeyecek hükümler

MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Anayasaların toplumsal uzlaşı metinleri olduğunu ve bu uzlaşının gerekli şartlarda yenilenebileceğini tespit ettikten sonra 1982 Anayasası’nda yer alan değiştirilemez maddelerin içeriğini ele almak ve bu maddelerin değiştirilmesine yönelik toplumsal bir talep olup olmadığını irdelemek gerektiğini düşünüyorum. Bu dört maddeye yönelik toplumun kendisinin ve temsil görevi verdiği siyasi partilerin yaklaşımını ölçtüğümüzde ortaya çıkacak sonuç bize ilk 4 madde gündeminin ne kadar gerçek ne kadar suni olacağı hususunda bir ipucu verecektir. Bunu yapmak için kullanabileceğimiz iki veri bulunmakta. Bu verilerden ilki 2011 yılında TBMM çatısı altında kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda o dönem mecliste olan dört siyasi partinin ilk 4 maddeye dair önerilerinden oluşuyor. İkinci veri ise yeni Anayasa gündeminin yoğun olduğu bir dönemde TESEV adına KONDA tarafından yapılan saha araştırmasında sorulan sorulara verilen cevaplar. En sonda söyleyeceğimizi en başta ifade etmek gerekirse, toplumsal uzlaşı metni olan Anayasanın en çok gündemde kalan maddelerine dair kamuoyuyla paylaşılmış son ciddi araştırmanın bundan 12 sene önce Eylül 2012’de paylaşılmış olması, Anayasa gündeminde havanda su dövmeyi ne kadar sevdiğimizin en önemli göstergesi olsa gerek.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda ilk 4 madde içerisinde bütün siyasi partilerin uzlaştığı tek madde 1. Madde olmuştur. AKP, CHP, MHP ve BDP Türkiye Devleti’nin bir Cumhuriyet olduğu hükmünde ittifak halindedir. Cumhuriyetin niteliklerinin yer aldığı ikinci maddede AKP’nin önerisi; ‘‘Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir’’ şeklindedir. CHP ve MHP önerisinde mevcut metin korunarak; ‘‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir’’ denilmektedir. BDP ise Cumhuriyetin nitelikleri ile ilgili önerisinde; ‘‘(1) Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. (2) Devlet; ideolojilere, dinlere, inançlara ve yaşam tarzlarına ilişkin çoğulculuğu tanır ve toplumun çoğulcu yapısı karşısında tarafsız kalır. Hiçbir ideoloji, din, inanç ve yaşam tarzı devlet tarafından himaye edilemez veya vesayet altına alınamaz. (3) Devletin idari yapısı ademi merkezi sistem esasına göre düzenlenir. Devletin toprak bütünlüğüne dokunulamaz’’ ifadelerine yer vermiştir. Görülmektedir ki bu dört siyasi parti aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma niteliklerinde de ittifak halindedir. Anlaşmazlık, o günlerde AKP’nin maddeden çıkarmak istediği Atatürk milliyetçiliğine bağlı olması hususuyla, BDP’nin eklemek istediği ademi merkeziyet ilkesi ve çoğulculuk tanımında ortaya çıkmaktadır.[7]

1982 Anayasasının Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti başlıklı üçüncü maddesinde AKP, CHP ve MHP arasında mutabakat sağlanmış olup mevcut hükümler benimsenmiştir. BDP’nin bu maddeye dair önerisinden Devletin sembolleri başlığını taşıyan ilk kısımda; ‘‘(1) Devletin bayrağı, şekli yasada belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti, Ankara’dır’’ denilmektedir. Devletin resmi dili başlıklı ikinci kısımda ise; ‘‘(1) Devletin resmi dili, Türkçedir. Tüm vatandaşların resmi dili öğrenme görevi ve hakkı vardır. Türkiye halkının kullandığı diğer ana diller bölge meclislerinin kararıyla ikinci resmi dil olarak kullanılabilir. (2) Herkes, özel yaşamında ve kamusal makamlarla olan ilişkilerinde resmi dilin yanı sıra kendi anadilini kullanma hakkına sahiptir. (3) Devlet, ülkenin ortak kültürel mirasını oluşturan bütün dillere saygı duymak, dilleri korumak, dillerin kullanılmasını ve gelişmesini sağlamakla yükümlüdür’’ düzenlemeleri teklif edilmiştir. Görüldüğü üzere üçüncü maddedeki ihtilafın kaynağı da BDP’nin anadillerin korunmasına ve bölgesel ölçekte resmiyet kazandırılmasına dair tekliftir. Anayasa Uzlaşma Komisyonu tecrübesi, siyasi partilerin kırmızı çizgileriyle oturdukları masadan anlaşarak kalkamayacakları hakikatinin yanında Anayasanın değiştirilemez maddelerinde düzenlenen konulara dair büyük oranda anlaşma bulunduğunu da bizlere kanıtlamıştır. Bu tecrübede ihtilaflı olarak görünmüş olan konuların kamuoyu araştırmalarındaki görünümü bizim açımızdan bu hususları berraklaştıracaktır.

2012 yılının Eylül ayında yayımlanan rapora göre 2.699 kişiye yeni anayasa ile ilgili beklenti, kanaat ve eğilimleri sorulduğunda verilen cevaplar, değiştirilemez maddelerin bu denli gündem edildiği ülkemizde şaşırtıcı sonuçlar ortaya koymaktadır. Raporun Anayasanın Temel İlkeleri başlıklı bölümünde, komisyonda ihtilaf yaşanan konulardan Atatürk milliyetçiliği, resmi dil, anadile Anayasal statü başta olmak üzere birçok konuda kamuoyu araştırmasının sonuçları sunulmuştur. Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından birisi, Anayasa’da yer alan hükümler arasında en vazgeçilebilir olanın üzerinde pek de tartışma olmayan Ankara’nın başkent olması konusudur. Soruları yanıtlayanların %20,8’i “Ankara başkent olmasa da olur.” ifadesine doğru veya kesinlikle doğru şeklinde cevap vermiştir. “Anayasa Atatürk ilke ve inkılapları ile Atatürk milliyetçiliğine yer vermelidir.” ifadesine yanlış veya kesinlikle yanlış diyenlerin oranı %9,4’tür. Ne doğru ne yanlış cevabını verenler ise %8,3’tür. “Ülkenin resmî dili ne olmalıdır?” sorusuna “Yalnızca Türkçe olmalıdır.” cevabını verenler %85 iken “Türkçenin yanı sıra, bu topraklardaki diller resmî dil olabilir.” cevabı %15 olarak ortaya çıkmıştır. Kısacası resmi dilin yalnızca Türkçe olmasının değiştirilmesine yönelik talep, eğitim dilinin yalnızca Türkçe olmasının değiştirilmesinden daha zayıf bir şekilde ortada durmaktadır. “Seçilmiş yerel yönetimler anadilde veya yerelde insanların konuştuğu dilde eğitim ve kamu hizmetlerinde kullanılmasına ilişkin yetki sahibi olabilmelidir.” cümlesiyle ölçülen yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması talepleri ise %40,6 düzeyinde destek bulmuş. Karşı çıkanların oranının %45 olduğu düşünüldüğünde değiştirilemez maddeler içerisinde zikredilmesi zorunda olmasa dahi o günlerde toplumda güçlü bir talep olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Laiklik hükmü sorulduğunda “Anayasa’da laiklik yer almamalıdır.” cevabını verenlerin oranının %8,7 çıktığı araştırmada “Anayasada laiklik yer almalıdır ancak devlet, tüm dinlere aynı mesafede olacak şekilde yeniden tanımlanmalıdır.” cevabı %40,7 oranında tercih edilmiştir.[8]

Bütün bu veriler bize neyi göstermektedir? Gerek siyasi partilerin söylemlerinde gerekse kamuoyu araştırmalarının ölçtüğü kadarıyla toplumsal beklentilerde Anayasa’nın değiştirilemez maddelerine dair güçlü bir talep bulunmamaktadır. Anayasaların zamanı geldiğinde değişebilecek toplumsal talepler olduğunu göz önüne aldığımızda, 1982 Anayasası’nda yer alan değiştirilemez maddelere dair talepler toplumdaki ufak gruplar tarafından benimsenmiş görünmektedir. Dolayısıyla ilk 4 madde tartışılmaya açılırken geliştirilmesi gereken rasyonel tepki bir rejim bekçiliği veya bir “istemezükçülük” olarak değil Türk milletinin bir arada yaşama iradesi gösterirken ortaya koyduğu toplumsal uzlaşının önemli bir parçası olarak görünmektedir. %8, %10, %15 gibi oranlarla toplumda karşılık bulan taleplerin Anayasa gündeminin tek ve en önemli parçasıymış gibi yansıtılması, büyük bir aldanmanın göstergesi olsa gerektir. Toplumun büyük çoğunluğunun karşı duracağı taleplerde ısrar edilmesi, en demokratik usullerle hazırlanacak olsa dahi, yeni Anayasanın gidişatının Şili’nin yeni anayasa girişimlerine[9] benzeyeceğini hatırda tutmak gerekir. Anayasa bir toplumsal uzlaşıysa ki; makbulü odur, toplumun çok büyük çoğunluğunun rızasına uygun olan maddeleri üzerinden tartışılmaya açılması pek çok anlam taşısa da “uzlaşı” manası taşımaz. Ne anlam taşıdığını teklif sahipleri kadar teklifin muhatabı olan büyük çoğunluğun da bilmesinde fayda var.

 

KAYNAKÇA

1)Anayasanın 4. maddesi tartışması: Erdoğan ‘İlk dört maddeyle ilgili bizim açımızdan tartışma yok’ dedi, https://www.bbc.com/turkce/articles/ c33vv24y6n8o (Erişim Tarihi: 24.09.2024)

2)Constitution.net web sitesi başta olmak üzere birçok portalda dünyadaki Anayasal gelişmelerin yıllık özetleri derlenmektedir. 2023’te Anayasa değişikliğini veya yeni bir Anayasa yapımına dair uluslararası gündemin kısa bir özeti için: Hackey, S. P. (2024) In the World of Constitution-Building in 2023, ConstitutionNet, https://constitutionnet.org/news/voices/world-constitution-building-2023

3)Anayasa İçin Darbe Duasına mı Çıkalım?, https://www.yenisafak.com/gundem/anayasa-icin-darbe-duasina-mi-cikalim-170116 (Erişim Tarihi: 24.09.2024)

4)Gözler, K. (2016) Kurucu İktidar, Ekin Basın Yayın Dağıtım, Bursa, s. 22-23

5)Gözler, K. (2011), Asli Kurucu İktidar, Tali Kurucu İktidar Ayrımı: TBMM Yeni Bir Anayasa Yapabilir mi?, https://www.anayasa.gen.tr/tbmm-yeni-anayasa.htm#: ~:text=Asl%C3%AE%20kurucu%20iktidar%20 ortaya%20%C3%A7%C4%B1kmad%C4%B1k %C3%A7a,yeni%20bir%20 anayasa%20da%20yap%C4%B1lamaz. (Erişim Tarihi: 24.09.2024)

6)Tögel, A. (2016), Dünya Anayasalarında Değiştirilemez Maddeler ve Türkiye’nin Yeni Anayasası İçin Öneriler, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Yıl: 7, Sayı: 27 (Temmuz, 2016)

7)Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda siyasi partilerin önerdiği maddelerin tümüne Doç. Dr. Taylan Barın’ın “Türkiye’nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011– 2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi” başlıklı kitabından ulaşmak mümkündür.

8)Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (2012) Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler Saha Araştırması, https://www.tesev.org.tr/tr/research/anayasaya-dair-tanim-ve-beklentiler-saha-arastirmasi/ (Erişim Tarihi: 24.09.2024)

9)Şili’deki yeni Anayasa sürecine dair akademik olmayan ama sürece dair kapsamlı bilgiler içeren Türkçe bir köşe yazısı için: İnsel, A (2022) Şili’de Yeni Anayasa Macerası, https://birikimdergisi.com/haftalik/11120/silide-yeni-anayasa-macerasi (Erişim Tarihi: 24.09.2024) (Bu yazının yazılmasına neden olan 4 Eylül 2022 tarihli Anayasa oylamasının ardından 17 Aralık 2023’te bir oylama daha yapıldı ve Yeni Anayasa Taslağı bu oylamada da Şili halkı tarafından reddedildi.)