Türkiye yalnız tektonik bakımdan hareketli bir ülke değil aynı zamanda toplumsal bakımdan da hareketli… Üç büyük coğrafi levhanın kesişme noktasında olduğu için onların birbirini sıkıştırmasından kaynaklı gerilimlerin sonucu olarak deprem ülkesiyiz. Bu kadar tecrübeye, imkâna ve ödenmiş ağır bedellere rağmen deprem karşısındaki edilgen, çağdışı pozisyonumuz malum. Yine bu kadar tecrübeye, imkâna ve ödenmiş bedellere rağmen “toplumsal gerilimler” karşısındaki hal-i pür melalimiz de hiç iç açıcı değil. Pek çok örneklerden bir örnek: Teğmenler.
30 Ağustos 2024 tarihli harp okulları mezuniyet töreni bittikten sonra, geçtiğimiz çeyrek yüzyılda, protokolün önünde resmi programa dahil olarak gerçekleştirilen “subay andı” icrası, resmi programdan sonra Kara Harp Okulu mezunu teğmenler tarafından coşkuyla yapılmış. İşin öncesi de var. Şöyle ki; genç teğmen adayları 30 Ağustos’tan önce defalarca bir gelenek haline gelmiş subay yemininin programa konulması için sıralı amirlerine başvurmuş ve mevzuattan kaldırılmış olması hatırlatılarak izin verilmemiş. 29 Ağustos’ta yine geleneksel olarak yapılan mezuniyet öncesi alay eğlencesi sonrası bazı öğrenciler dönem ikincisi arkadaşlarına ısrar ederek onun önderliğinde subay yemini etmişler. Bu yemine katılamayan Teğmen Tuba Eroğlu durumu öğrenince yemini dönem birincisi olarak kendisinin yaptırması gerektiğini alayın kıdemlisi olan arkadaşına ileterek resmi program sonrası organizasyon yapmak için yardımını rica etmiş. Sonrası, askerlik mesleğine son derece uygun bir metin olan “subay yemini”nin kılıçlar çatılarak edilmesi… Kamuoyuna ve dinleyen herkesin kulaklarına yansıdığı şekilde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” ünlemeleri… Türkiye’deki “muhafazakârlar” pek bilmez ama pek çok meslekte olduğu gibi askerlikte de gelenek önemlidir. Hatta diğer mesleklerde önemli olan gelenek askerlik mesleğinde çok önemlidir. Açık olan, genç Kara Harp Okulu mezunlarının çeyrek asırlık bir geleneği sürdürme arzuları ve buna dair yeni mezun teğmenliklerine yakışır heyecanlarıdır. Esasen askerlik heyecan ve motivasyon olmadan hakkıyla yapılacak bir iş de değildir. Motivasyonsuz insanlara gerekirse ölmeyi emredemezsiniz. Canı pahasına ülkesini savunmasını da bekleyemezsiniz.
İktidarın bu durum karşısındaki travmasının da çok boyutlu olduğunu söylemek mümkün. Hem standart siyasal İslamcı bagaj hem dumanı hâlâ tüten 15 Temmuz kalkışması hem de her şeyin kontrolünde olduğunu düşündükleri bir zaman diliminin 8. yılında yeni mezun teğmenlerin duruşları. En çok da sonuncusu… Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuyu değerlendirdiği grup konuşmasında Hava Harp Okulu dönem birincisi Teğmen İkra Kuyumcu’dan bahsedip adının “İkra” olduğunu tekraren vurgulaması da bunu gösterir nitelikteydi. Adı İkra’ydı, annesi Zekavet Hanım’ın titiz ilgisiyle çok başarılı bir öğrencilik hayatı olmuştu. Girdiği senenin liselere giriş sınavında 500 tam puan almış Türkiye birincisiydi. İngilizce’nin yanında İspanyolca da biliyordu. Adı İkra’ydı. Süreç içerisinde öğrendi mi bilemiyorum ama Sayın Cumhurbaşkanı Kara Harp Okulu dönem birincisi Ebru Teğmen’in Ordu’nun Akkuş İlçesi’nden olduğunu öğrendiyse de üzüntülü bir şaşkınlık yaşamış olmalı. Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisinin %79,42 oy aldığı Akkuş İlçesi.
Aslında bu üzüntülü şaşkınlıklara da heyecanlı teğmenlerin “seçilen” bazılarının ordudan ihracına da hiç gerek yok. Çünkü ne Sayın Cumhurbaşkanı ne de Türk toplumu 20 yıl önceki durumda değil. Son 10 Kasım’da yaptığı konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Şayet, Gazi’nin ömrü ve sağlığı en azından bir 10 yıl daha ülkeyi yönetmeye el verseydi, hiç şüphesiz İkinci Cihan Harbi sonrası bambaşka bir Türkiye görecektik. Maalesef Gazi’nin vefatıyla bu fırsatı kaçırdık. Çok partili siyasi hayata geçtikten sonra da başımıza musallat edilen darbeler, zayıf koalisyonlar, kifayetsiz kadrolar ülkemizin küresel kalkınma yarışında geride kalmasına sebep oldu” ifadelerini kullandı.[1]
20 sene önce böyle ifadeler kullanır mıydı: sanmam. Hatta 5 sene önce de kullanmayı tercih etmezdi. Sayın Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’deki en önemli sosyal dönüşümler sekülerleşme, cumhuriyet ve Atatürk farkındalığı alanlarında gerçekleşti. Prof. Dr. Ahmet Arslan hocamız bu dönüşümü kendine has üslubuyla anlatırken “Erdoğan’ın kendi camiasının en iyisi” olmasının önemine işaret eder. Tabi bu tespitinde “en iyisinin ülkeye maliyeti” alt metni bulunur.[2] Peki Erdoğan’ı bile “Gazi 10 sene daha yaşasaydı.” demekten kaçınmayan bir isme dönüştüren süreç toplumu nereye getirdi? Başlığa atıfla soralım: Mustafa Kemal’in kaç askeri var? Şüphesiz buradaki “asker” üniformayı aşkın bir tabir. Tarihsel olarak konumlandırırsak Milli Mücadele’nin Telgrafçı Hamdi Beyi, Müftü Rıfat Hocası, Şerife Bacısı ve benzerleri gibi olanlar yani destekleyenler kastediliyor. Bu kasıt nedeniyle geniş kitleler tarafından yaygın kullanımda zaten. Peki kaç kişiler bunlar? Dünkü sayılarına dair kanaatim var ama bugünkü sayılarına dair elimizde veriler var. Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün 2024 Eylül’ünün son günlerinde gerçekleştirdiği ve 10 Ekim’de kamuoyuna açıkladığı Toplum 2024 isimli kamuoyu araştırmasındaki pek çok soru arasında “Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili nasıl bir kanaate sahipsiniz?” sorusu da bulunuyordu. Ulusal temsil kabiliyeti olan bu araştırmanın sonucu söz konusu sorunun yanıtını merak edenler için yol gösterici.[3]
Türk toplumunun %83,7’si Atatürk’le ilgili olumlu ve çok olumlu görüşe sahip. %5,8 de olumsuz ve çok olumsuz görüşe sahip. Günümüzde Atatürk’le ilgili olumsuz görüş beyanının bir maliyeti söz konusu olmadığı için katılımcıların özgürce yanıt verdiklerini düşünüyorum. Bu %83, 86 milyonluk Türkiye’de 71 milyondan fazla insan demek. Yani Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarının Türkiye için iyi olduğunu düşünenler. Bu oranın cumhuriyet tarihimizin en yüksek noktasında olduğu kanaatindeyim ama bunu ispatlayacak geçmiş dönemli veri setinden mahrumuz. Öngörüm ise bu oranın bir miktar daha artarak %90’ın üzerinde stabilize olacağı.
Toplumdaki çok yüksek “olumlu” Atatürk kanaatinin esas ilgi çekici tarafı siyasal renklerin tümünü kapsaması. Her 4 seçmeninden 3’ünün Atatürk’le ilgili “olumlu” düşündüğü 22. iktidar yılındaki Ak Parti bu yüksek olumlamaya rağmen en yüksek orana sahip ilk 5 parti arasına giremiyor. En düşük olumlu kanaat belirten seçmene sahip Yeniden Refah’ta Atatürk’le alakalı olumlu görüş %69,3. Bu oranlar Atatürk’ün anlaşılmasına dair toplumun kılcallarına yayılan bir farkındalığı ortaya koyuyor. O nedenle bugün Atatürk demek dünden çok daha fazla Türkiye demek. MSB’nin soruşturmasında “toplu söylemler” olarak zikredilen “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” cümlesine bu pencereden bakılırsa arz-ı endam edenin Türkiye olduğu anlaşılacaktır. Yakup Kadri’ye atıfla ifade edelim: “Kemal Paşa’dan yana” olanlar artık çok fazla.
Kaynakça
[1] Erdoğan’dan Atatürk Mesajı: “Gazi’nin Ömrü 10 Yıl Daha Ülkeyi Yönetmeye El Verseydi”, https://www.youtube.com/watch?v=cCPEV6W8zIs
[2] Atatürk başardı mı ? / Prof. Dr. Ahmet Arslan & Hüseyin Raşit Yılmaz – Toplum Çalışmaları Enstitüsü, https://www.youtube.com/watch?v=weyCUtvlHBA&t=6s
[3] https://www.toplum.org.tr/wp-content/uploads/2024/10/Toplum-2024-Toplum-Calismalari-Enstitusu.pdf