İktidar ve muhalefet temsilcilerinin son dönemde yaptığı açıklamalar, PKK terörü ve buna bağlı sorunları kamuoyunun gündeminde yeniden ön plana çıkarmıştır. Ancak yapılan tartışmalarda en dikkat çeken nokta, konuyu siyasi arenada, medyada ve entelektüel ortamda tartışan tarafların sorunu tanımlama konusunda yaşadığı güçlüktür. Çoğunlukla verilerden yoksun, öznel yaklaşımlarla sürdürülen bu tartışmalar, meseleyi ideolojik bakış açıları çerçevesinde değerlendirme eğilimini artırmaktadır. Bu durum, sorunun kapsamlı ve nesnel bir çerçevede ele alınmasını güçleştirmektedir.
Gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki en belirgin farklardan birisi, ekonomik organizasyonların ve üretim birimlerinin türleri ve karmaşıklık düzeyi açısından gözlemlenen ayrışmadır (Hoselitz, 1969). Bu ayrışma, toplumsal tabakalaşma ve örgütlenme biçimlerinin ülkelerin kalkınma süreciyle olan ilişkisine işaret etmektedir. Dolayısıyla, Cumhuriyet Türkiye’sinin sergilediği iktisadi performans ve kalkınma süreci ele alınırken sınıf yapısı, insan sermayesi ve bölgesel eşitsizlikler gibi unsurlar merkezi bir konuma sahiptir.
Bu çalışmada, ülkemizdeki topluma yönelik yer verilen analizler, toplumun belirli kesimlerinin ekonomik ve sosyal hayata yeterince entegre olamadığını ortaya koymaktadır. Verilere yansıdığı haliyle, bu durum, marjinalleşmeyi ve toplumsal dışlanmayı tetikleyerek bireylerin radikalleşme riskini artırmakta ve orta- uzun vadede güvenlik tehditlerine zemin hazırlamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasını sağlamak ve toplumsal bütünleşmesini güçlendirmek, yalnızca ekonomik bir gereklilik değil aynı zamanda terörün son bulması açısından atılabilecek en önemli adım olarak karşımıza çıkmaktadır.
Belirtmek gerekir ki; terör, ekonomik, ideolojik, sosyolojik boyutlar başta olmak üzere çok yönlü ve dinamik bir olgudur. Bununla beraber toplumsal dinamiklere bağlı olarak ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir. Ancak, terörün sebepleri araştırılırken sosyal faktörler arasındaki ilişkinin de incelenmesi, terörün temel dinamiklerini anlamak açısından büyük bir önem taşımaktadır. Dolayısıyla, bu inceleme, kalkınma perspektifinden hareketle PKK terörünün çözümüne ilişkin odaklanılması gereken sosyal alanları işaret etmektedir.
Terör sorununa kalkınma perspektifinden yaklaşmak, düşük kalkınma oranı, olumsuz ekonomik koşullar ve işsizlik gibi unsurların konuyla ilişkilendirileceği yönünde bir beklenti oluşturabilir. Terörün nedenleri üzerine yapılan akademik çalışmalar bu değişkenler ile terör faaliyetleri arasındaki bağlantıya ilişkin çelişkili sonuçlar sunmaktadır (Martin and Simon , 2011; Hoover and Walter, 2012; Amjad ve Ismail, 2014; Freytag et. al., 2011). Bazı araştırmalar, ekonomik faktörlerin terör faaliyetleri üzerinde doğrudan belirleyici bir etkisinin bulunmadığını öne sürmektedir.
Ne var ki, daha güncel çalışmalar, ekonomik ve sosyal koşullardaki olumsuzlukların belirli toplumsal gruplarda yoğunlaşmasının terör faaliyetlerinin dinamiklerini anlamada çok daha önemli bir faktör olduğunu ortaya koymaktadır (Gleditsch ve Polo, 2016; Piazza, 2006, 2011). Bununla birlikte yapılan çalışmalar, sosyal, siyasal ve ekonomik hayata entegre olmakta zorlanan bireylerin suç ve terör kapsamına giren faaliyetlere katılmaya daha yatkın olduğunu göstermektedir.
Bu akademik bulgular doğrultusunda, ülkemizde toplumun sosyal ve ekonomik entegrasyon seviyesini incelemek gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Entegrasyon, bir bileşenin, unsurun veya bireyin bir bütünün parçası haline gelmesi, uyum sağlaması ve bütünleşmesi olarak tanımlanabilir. Sosyal entegrasyon ise bireylerin çeşitli sosyal roller ve ilişkilerde hangi düzeyde yer aldığını ifade eder (Brissette et al., 2000). Bu çerçevede, çeşitli kurumlar tarafından yapılmış olan anket çalışmalarından elde edilen bulgular doğrultusunda bireylerin ekonomik faaliyetlere ve sosyal ilişkiler ağlarına katılım düzeyi ve bu durumun toplumun farklı kesimlerinde nasıl değişiklik gösterdiğini analiz edeceğiz.
Bu çalışmada toplumun entegrasyon seviyesi üç temel başlık altında inceleme konusu yapılmıştır. Bu çerçevede ilk olarak toplumun ekonomik aktivitelere katılım düzeyi ele alınmıştır. İkinci olarak, toplumun eğitimde geçirdikleri süre ve eğitim seviyeleri inceleme konusu yapılmıştır. Son olarak, bireylerin dahil oldukları sosyal ilişkiler ağı analiz edilmiştir.
İncelememize, Toplum Çalışmaları Enstitüsü tarafından 2024 yılı Eylül ayında 1.514 kişiyle gerçekleştirilen kamuoyu araştırmasının sonuçlarıyla başlayalım. Çalışmaya katılanların meslek durumuna göre dağılımına bakıldığında Türkiye genelinde ilk üç sıra; özel sektörde işçi (%26,4), ev kadını (%19,8) ve emekli (%18,8) şeklindedir. İşsiz olduğunu belirtenler %9,4’lük oranla dördüncü sıradadır (Tablo 1).
Tablo 1: Türkiye Geneli Meslek Dağılımları

Ankete katılanların oy verdikleri siyasi partilere göre meslek dağılımı analiz edildiğinde farklı sonuçlarla karşılaşılmaktadır. Örneğin, AKP seçmenleri arasında ev kadınları %30,2’lik oranla en büyük grubu oluştururken, işsiz olduğunu belirtenler %8’lik oranla dördüncü sıraya gerilemektedir. CHP seçmenleri içinde ev kadınlarının oranı %13,8’e düşerken özel sektör çalışanları %29 ile ilk sıraya yerleşmektedir. CHP’ye oy verenlerde işsizlerin oranı %7,2 olarak ölçülmüştür. MHP seçmenleri arasında ise emekliler %25,3 ile en büyük grubu oluştururken işsizlerin oranı %10,1’e yükselmektedir. DEM Parti seçmenleri incelendiğinde ise özel sektör çalışanları %32,2 ile ilk sırada yer alırken, işsizler %20’lik oranla ikinci sırada bulunmaktadır (Tablo 2).
Tablo 2: Siyasi Parti Seçmenlerinin Meslek Dağılımları

Bu veriler, ülkemizde toplumsal tabakalaşmanın siyasi parti seçmenlerine göre farklılaştığını ortaya koymaktadır. Zira DEM Parti seçmeninde işsizlik oranı Türkiye ortalamasının iki katından fazladır. Bununla beraber DEM Parti özelinde “işsizler” oran olarak ikinci en büyük grubu oluşturmaktadır.
Ekonomik aktivitelere entegrasyon seviyesini ölçmek için başvurabilecek bir başka saha çalışması Türkiye’de İstanbul Politikalar Merkezi’nin katkılarıyla yapılan ISSP çalışmalarıdır. Söz konusu çalışmalardan ISSP-İşe Yönelim Araştırması’nda (2017) ankete katılanlara “Halen, kazanç karşılığı herhangi bir işte çalışıyor musunuz? Eğer çalışmıyorsanız, hayatınızda daha önce hiç kazanç karşılığı herhangi bir işte çalıştınız mı?” şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Bu soruya “Hayatımda kazanç karşılığı herhangi bir işte hiç çalışmadım” cevabını verenlerin oranı Türkiye genelinde %38,4 olmuştur. Ancak söz konusu soru etnik gruplara göre incelendiğinde; Türklerde %35,8 olan oran, Kürtlerde %56,4 olarak ölçülmüştür (Tablo 3).
Tablo 3: Ücretli Bir İşte Çalışma Durumu

Aynı çalışmada yöneltilen bir diğer önemli soru “Şimdi sayacaklarımdan hangisi size en uygun olanıdır?” sorusuna “İşsiz / İş arıyor, bulsa çalışmak istiyor” cevabını verenlerin oranı Türklerde %7,2’dir. Buna karşılık aynı oran Kürtlerde %26,6 olarak ölçülmüştür (Tablo 4).
Tablo 4: Bireylerin Toplumsal Konumları

Söz konusu oranlara bakıldığında ülkemizde ekonomik aktivitelere katılım oranının genel nüfus içerisinde düşük olduğu görülmektedir. Öyle ki, ülke genelinde %38,4’le kazanç karşılığı bir işte çalışmadığını belirtenlerin oranı, gelişmiş veya kıyas ülkelere göre son derece yüksek seviyededir.[1] Zaten Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma konusunda yaşadığı problemler uzun süredir tartışılan konular arasındadır. Ancak veriler, ekonomik aktivitelere katılımın Kürt nüfusta Türkiye ortalamasının ve Türk nüfusunun altında kaldığını göstermektedir. Dolayısıyla, Türkiye geneline yayılan bu sorunun, Kürtlerde daha derin ve belirgin şekilde hissedildiği söylenebilir.
İncelememizin ikinci aşamasında, eğitim konusuna odaklanalım. Yapılan birçok araştırma, kaliteli eğitim ile ülkelerin ekonomik performansı arasında güçlü bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır (Hanushek ve Wößmann, 2007). Bireysel düzeyde ele alındığında ise, eğitim yoluyla yüksek bilişsel beceriler edinen bireylerin sosyal ve ekonomik hayata daha kolay entegre olduğu belirtilmektedir. Eğitim, bireylerin iş gücü piyasasında rekabet edebilirliklerini artırmanın yanı sıra, toplumsal uyum süreçlerini pekiştiren süreçlerden biridir.
Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün çalışmasına bakılacak olursa, ankete katılanların genelinde lise mezunları %29,2’lik oranla birinci sıradayken ilkokul mezunları %27,5’lik oranla ikinci sıradadır (Tablo 5).
Tablo 5: Türkiye Geneli Eğitim Düzeyi

DEM Parti’nin seçmenleri özelinde bir inceleme yapıldığında ilkokul mezunları %32,9’la birinci sırayı alırken lise mezunları %25,8’le ikinci sıraya gerilemektedir. Yüksekokul mezunlarında da belirgin bir farklılık dikkat çekmektedir. (Tablo 6)
Tablo 6: Dem Parti Seçmeninin Eğitim Düzeyi

TEPAV tarafından Türkiye’de din ve radikal tutumlar üzerine yapılan çalışma bu alanda bize veri sağlayan başka bir kaynaktır (Demir et. al., 2024). Raporda, Türklerin ve Kürtlerin eğitim düzeyini kıyaslayan veriler yer almaktadır. Söz konusu veriler Türklerin ortalama eğitim seviyesinin Kürtlerden daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Bununla beraber ISSP-Sosyal Ağlar ve Kaynaklar Araştırması’nda (2019) ankete katılan kişilerin eğitimde geçirdikleri süre sorulmuştur. Buna göre eğitimde hiç süre geçirmediğini veya bir sene eğitimde kaldığını belirtenlerin oranı Türklerde sırasıyla %2,2 ve %0,4’ken Kürtlerde %7,9 ve %3,7 olarak ölçülmüştür (Tablo 7).
Tablo 7: Eğitimde Geçirilen Süre

Bir önceki bölümde ekonomik aktivitelere katılım konusunda ele aldığımız hususlar, Türkiye’nin eğitim verileri açısından da geçerliliğini korumaktadır. Türkiye’de toplumun eğitim seviyesi ve kaliteli eğitimin yaygınlaştırılması konuları sıklıkla tartışılan başlıklar arasında yer almaktadır. Eğitim konusunda toplumun geneline yönelik var olan probleme karşılık veriler, toplumun bazı kesimlerinde eğitim performansının daha düşük seviyede olduğunu ortaya koymaktadır.
Belirtmek gerekir ki, resmi eğitim diliyle anadilin farklı olması gibi faktörler, belirli grupların eğitim performansının görece daha düşük olmasındaki doğal bir sebep olabilir. Bununla birlikte, anadili resmi dilden farklı olan grupların eğitimde karşılaştıkları zorluklar, yalnızca Türkiye’ye özgü bir sorun değildir. Göç alan birçok gelişmiş ülke, anadili resmi eğitim dilinden farklı olan grupların eğitimde geri kalmamaları adına çeşitli destek programları uygulamaktadır.
Bu noktada vurgulanması gereken önemli bir husus, söz konusu sorunun çözümünün, DEM Parti ve terör örgütü PKK’nın talep ettiği şekilde anadilde eğitim uygulaması olmadığını belirtmektir. Böyle bir adım, eğitimde mevcut düşük performansı daha da derinleştirme riski taşımaktadır. OECD raporlarında, gelişmiş ülkelerin sosyal entegrasyonu sağlayabilmek adına ülkenin resmi eğitim diline adaptasyon konusuna ne kadar önem verdiği anlatılmıştır. Ancak, bu konu teknik bir alan olduğundan, ayrı bir yazının konusu olarak değerlendirilmek üzere burada bırakılacaktır.
Üçüncü olarak sosyal bilimlerde önemli bir araştırma konusu olan “sosyal sermaye” kavramını ele almak gerekmektedir. Bireylerin, grupların ve kurumların sahip olduğu ilişkiler ağının ekonomik performansa, kalkınmaya ve fakirliğin azaltılmasına olan etkileri uzun süredir araştırılan konular arasındadır (Putnam, 1994; Batelaer ve Groolaert, 2002; Deepa ve Woolcock, 2000) İlgili alanda yapılan çalışmalar sosyo-ekonomik statüsü daha yüksek olan bireylerden oluşan tanışıklık ilişkilerinin, fakirliği azaltma, iş bulma, daha kariyerli bir birey olma gibi süreçlere son derece olumlu katkılar yaptığını göstermektedir.
Türkiye’de bu alanda yapılan saha çalışmalardan bir tanesi ISSP-Sosyal Ağlar Çalışması’dır. Ankette katılımcılara, “Kendinizi şimdi göstereceğim, en düşük düzeyi 1 ve en yüksek düzeyi 10 olan toplumsal mevki cetvelinde hangi basamakta görüyorsunuz?” sorusu yöneltilmiştir. Bu soruya verilen yanıtlar etnik kökene göre incelendiğinde, kendisini 1-2-3. basamakta konumlandıran Türklerin oranı %7,8 iken, aynı basamaklarda yer alan Kürtlerin oranı %24,5 olarak ölçülmüştür. Öte yandan, en yüksek düzey olarak kabul edilen 8-9-10. basamakların toplamına bakıldığında, Türklerde bu oran %24,1 iken Kürtlerde %17,7 olarak kaydedilmiştir (Tablo 8).
Tablo 8: Toplumsal Basamak Sınıflandırması

Türkiye’deki mevcut bölgesel eşitsizlikler ve ekonomik aktivitelerin yoğunlaştığı bölgeler göz önünde bulundurulduğunda ekonomik fırsatlar yaratan ve bireyin refah seviyesinde artışa sebep olan esas ilişkiler ağının, Türkiye’nin coğrafi bölgelerine eşit şekilde yayılmadığı açıktır. Dolayısıyla tablo bireylerin erişebildiği sosyal sermaye düzeyi açısından önemli bir gösterge niteliği taşımaktadır.
Belirtmek gerekir ki, sosyal sermaye, yalnızca iş fırsatlarına erişme, beceri edinme ve ekonomik fırsatlar yaratma açısından kritik bir rol oynamamaktadır. Bunun yanı sıra, bireyler, sosyal çevreleri aracılığıyla sosyalleşir ve kimlik kazanırlar. Bu sebeplerden ötürü sosyal sermaye, bireyin gelecek beklentilerini, kendine biçtiği rolü ve toplumsal aidiyet duygusunu şekillendirmede önemli bir faktördür. Bu bağlamda, sosyal sermayenin dengesiz dağılımı, bireylerin ekonomik ve sosyal entegrasyon süreçlerini olumsuz yönde etkileyebilir.
Peki, yazıda yer verilen istatistikler ve resmedilen toplum yapısıyla yaşanan terör olayları arasında bir ilişki var mıdır? Yazının başında, terörün temel dinamiklerini anlamak için sosyal değişkenler arasındaki etkileşimin incelenmesinin gerekliliğini vurgulamıştık.
Bireylerin sosyal ve ekonomik hayata entegrasyonu, yalnızca bireysel refah seviyesini belirleyen bir faktör değil aynı zamanda siyasal tutum ve davranışlar açısından kritik bir unsurdur. Sosyal ve ekonomik yapıya dahil olamayan bireyler, zamanla toplumdan koparak marjinalleşme sürecine girebilirler. Bu süreç, bireylerin kendilerini mevcut sistemin dışında konumlandırmasına ve alternatif kimlik, ideoloji veya örgütlenmelere yönelmesine zemin hazırlayabilir.
Türk toplumunun siyasal konumlandırma açısından incelenmesi, ideolojik dağılımın nasıl şekillendiğine dair önemli veriler sunmaktadır. ISSP araştırmasında katılımcılardan, 1 (en sol görüş) ile 10 (en sağ görüş) arasında kendilerini ideolojik olarak konumlandırmaları istenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye genelinde kendisini siyasal yelpazenin en solunda görenlerin oranı %5,1 iken bu oran Türk katılımcılar arasında %0,6 ile oldukça düşük bir seviyede kalmaktadır. Buna karşın, Kürt katılımcılar arasında siyasal yelpazenin en solunda olduğunu belirtenlerin oranı %37,6 gibi dikkat çekici bir seviyeye ulaşmaktadır. Öte yandan, kendisini sağ-muhafazakâr olarak tanımlayanların oranı Türkiye genelinde %43,2, Türk katılımcılar arasında %42,6, Kürt katılımcılar arasında ise %39,4 olarak ölçülmüştür (Tablo 9).
Tablo 9: Bireylerin İdeolojik Konumu

Türkiye’de toplumun ideolojik dağılımı istatistiksel olarak “dengeli” dağılıma yakın bir görünüm sergilemektedir. Ancak Kürt katılımcılar açısından durum farklılık göstermektedir; bu grup, Türkiye genelinden ayrışarak büyük ölçüde iki ideolojik pozisyonda yoğunlaşmaktadır. Bir topluluğun üyelerinin %80’e yakınının yalnızca iki ideolojik pozisyonda toplanması, sağlıklı bir sosyal yapıdan uzak bir tablo çizmektedir. Bu tür ideolojik kutuplaşmalar, genellikle düşük eğitim seviyesi ve ekonomik aktivitelere katılım oranının yetersiz olduğu toplumlarda gözlemlenen bir olgudur.
Belirtmek gerekir ki, verilerin ortaya koyduğu tablo, yaklaşık 40 yıldır süregelen PKK terörünün yarattığı olumsuz koşulların da bir sonucudur. Bu bağlamda, mevcut durumun devlet politikalarıyla şekillendiğini iddia etmek gerçekçi değildir. Aksine, veriler göstermektedir ki; yaşanan sorunlar Türkiye’de toplumun geneline özgü olup bazı gruplar bu sorunları daha derinden yaşamaktadır. Dolayısıyla, karşı karşıya olunan mesele, yalnızca belirli bir gruba özgü değil, Türkiye’nin bütününü ilgilendiren bir sorunudur. Bununla birlikte, söz konusu süreç bazı gruplarda daha yoğun şekilde gözlemlendiğinden, bu gruplardan marjinal bireylerin çıkma riski artmaktadır.
Bu çalışma, “Terör Sorunu”, “Kürt Sorunu” gibi isimlerle tanımlanmaya çalışılan problemin kökenine yönelik bazı ön bulgular sunmaktadır. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu temel sorun, sosyal ve ekonomik hayata entegre olamayan bireylerin marjinalleşmesi ve bunun sonucunda etnik ve din temelli terör faaliyetlerine yönelmesidir.
Ne var ki, ön bulgulara dayanan bu kısa çalışma Türkiye’nin 40 seneyi aşkın süredir maruz kaldığı PKK terörünün tüm boyutlarını ele almamaktadır. Bu çerçevede, konuyu daha derinlemesine analiz edebilmek adına ilerleyen süreçte Toplum Çalışmaları Enstitüsü tarafından kapsamlı bir saha araştırması gerçekleştirilecektir. Söz konusu araştırma, bu yazıda ortaya konan bazı hipotezleri test etmeye yönelik soruların da yer aldığı bir anket çalışmasını içerecektir. Çalışmanın sonuçları bir rapor halinde yayımlanacak ve bu raporda PKK terörü ve çözümüne yönelik yapılması gerekenler daha ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.
Kaynakça:
- Amjad, S., Ismail, A., (2014), Determinants of terrorism in Pakistan: An empirical investigation, Economic Modelling, v. 37, p.320-331
- Bastelaer, v. T., Groolaert., C., (2002), The Role of Social Capital in Development An Empirical Assessment, https://assets.cambridge.org/97805218/12917/frontmatter/9780521812917_frontmatter.pdf
- Brissette, I., Cohen, S., & Seeman, T. E. (2000). Measuring social integration and social networks. In S. Cohen, L. G. Underwood, & B. H. Gottlieb (Eds.), Social support measurement and intervention: A guide for health and social scientists(pp. 53–85). Oxford University Press. https://doi.org/10.1093/med:psych/9780195126709.003.0003
- Demir, H., İnan, F. and Yücel, B. (2024). Türkiye’de Çoğulculuk Radikalleşmeyle Yüzleşiyor: TEPAV Müslüman Çoğunluklu Bir Ülkede Din ve Radikal Tutumlar Araştırması. Available at: https://tepav.s3.eu-west-1.amazonaws.com/upload/mce/2024/turkiyede_cogulculuk_radikallesmeyle_yuzlesiyor.pdf
- Enders, Walter, and Gary A. Hoover. 2012. “The Nonlinear Relationship between Terrorism and Poverty.” American Economic Review, 102 (3): 267–72.
- Freytag, A., Krüger, J., Meierrieks, D., & Schneider, F. (2011). The origins of terrorism: Cross-country estimates of socio-economic determinants of terrorism. European Journal of Political Economy, vol. 27, issue S1, S5-S16
- Gassebner, M., Luechinger, S., (2011), Lock, stock, and barrel: a comprehensive assessment of the determinants of terror, Public Choice, 149, issue 3, p. 235-261.
- Gleditsch, K.S., Polo, S.M.T., (2016), Ethnic inclusion, democracy, and terrorism. Public Choice169, 207–229.
- Hanushek, E., Wößmann, L., (2007), Education Quality and Economic Growth, the International Bank for Reconstruction and Development / The World Bank
- Hoselitz, B., (1964), Social stratification and economic development, Int. Soc. Set. J., Vol. XVI, No.2
- Piazza, J., (2006) Rooted in Poverty?: Terrorism, Poor Economic Development, and Social Cleavages , Terrorism and Political Violence, 18:1, 159-177
- Piazza, J., 2011. Poverty, minority economic discrimination, and terrorism. Journal of Peace Research 48(3): 339–353.
- ISSP Research Group (2017). International Social Survey Programme: Work Orientations IV – ISSP 2015. GESIS Data Archive, Cologne. ZA6770 Data file Version 2.1.0, https://doi.org/10.4232/1.12848.
- ISSP Research Group (2019). International Social Survey Programme: Social Networks and Social Resources – ISSP 2017. GESIS Data Archive, Cologne. ZA6980 Data file Version 2.0.0, https://doi.org/10.4232/1.13322.
- Putnam, R. D. (1994). Social Capital and Public Affairs. Bulletin of the American Academy of Arts and Sciences, 47(8), 5–19. https://doi.org/10.2307/3824796
- Toplum Çalışmaları Enstitüsü (2024). Toplum 2024
Available at: https://www.toplum.org.tr/toplum-2024 - Woolcock, Michael; Narayan, Deepa. Social capital: implications for development theory, research, and policy, The WOTU Bank Research Observer, voL 15, no. 2 (August 2000), pp . 225-49
Dipnot
[1] Detaylar için bkz; youtube.com/watch?v=hEm-RO9gx1k&t=1678s