Yapay Zeka Yarışında Neredeyiz?

Yapay zekâ teknolojilerinin hızla yaygınlaşması, küresel ölçekte ekonomik dinamikleri ve siyasi dengeleri derinden etkiliyor.

Giriş

Yapay zekâ teknolojilerinin hızla yaygınlaşması, küresel ölçekte ekonomik dinamikleri ve siyasi dengeleri derinden etkiliyor. Büyük dil modelleri olarak adlandırılan ve insan benzeri metin üretebilen yeni nesil sistemler, birçok sektörde devrim niteliğinde kullanım örnekleri sunmaya başladı. Bu yeni yapay zekâ dalgasının ortaya çıkardığı değişim, yalnızca yazılım ve donanım alanlarıyla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda enerji tedariki, veri merkezi inşası, küresel rekabet stratejileri ve düzenleyici çerçeveler gibi geniş bir yelpazede yankı uyandırıyor.

Yapay zekâ teknolojilerinin küresel ölçekte yarattığı dönüşüm, devletlerin ve büyük şirketlerin stratejik hamlelerinde artık belirleyici bir faktör hâline geldi. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapay zekâ alanına yönelik büyük ölçekli yatırım planları, özellikle siyasi liderlerin gündeminde önemli yer tutuyor. Eski Başkan Donald Trump, 2025 yılının başında ikinci kez başkanlık görevine gelir gelmez beş yüz milyar Amerikan doları değerinde özel sektör destekli bir yapay zekâ altyapı projesini duyurdu [1]. Bu yatırımla “Stargate” adı altında oluşturulan ve OpenAI, SoftBank ve Oracle gibi dev şirketleri aynı çatı altında birleştiren girişim, veri merkezi inşasına, yirmi dev komplekse ve yüz binden fazla yeni istihdama önayak olmasıyla dikkat çekti.

Bahse konu projenin ilk veri merkezleri Teksas eyaletinde inşa edilmeye başladı. Söz konusu planlama, Amerika Birleşik Devletleri’nde yıllardır eksikliği hissedilen güçlü altyapı harcamalarının bir parçası olarak görülüyor. Zira Donald Trump, 2016 yılındaki seçim vaatlerinde bir trilyon Amerikan doları tutarındaki altyapı yatırımını hayata geçireceğini söylemiş, ancak ilk başkanlık döneminde bunu tam anlamıyla gerçekleştirememişti. Şimdi ise yapay zekâya dayalı veri merkezleri, elektrik şebekelerinin güçlendirilmesi ve binlerce yüksek kapasiteli işlemci kümelerinin buluştuğu tesislerin kurulmasıyla bu vadini dolaylı da olsa yerine getirmeye çalışıyor [2]. Oracle’ın hisseleri bu gelişmelerin ardından yüzde yedi oranında değer kazanırken, Nvidia, Arm Holdings ve Dell gibi çip ve teknoloji şirketlerinde de yükseliş gözlemlendi [3].

Küresel Rekabet ve Yatırımlar

Amerika Birleşik Devletleri, yapay zekâ teknolojilerinin ilk büyük adımlarının atıldığı yer olarak küresel ölçekte önemli bir rol oynuyor. OpenAI, Microsoft, Google, Meta ve benzeri şirketlerin Silikon Vadisi merkezli araştırma ve geliştirme faaliyetleri, ülkeye küresel ölçekte avantaj sağlıyor. Büyük dil modellerinin geliştirilmesi ve ticarileşmesi, yatırımcıların milyarlarca doları bu alana yönlendirmesine sebep oluyor. Microsoft, 2025 yılı içinde seksen milyar Amerikan doları harcayarak yeni yapay zekâ sunucuları, grafik işleme birimleri (graphics processing units – GPU) ve veri merkezleri kuracağını duyurdu. Amazon ise bulut bilişim ağı üzerindeki yatırımlarını yetmiş beş milyar Amerikan doları düzeyine çekerek dünya çapında on binlerce yeni sunucu tesisi kurmayı planladığını duyurdu.

Bu alanda Amerika Birleşik Devletleri, üniversiteleri ve araştırma laboratuvarları ile de öne çıkıyor. Stanford University, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ve Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü gibi köklü eğitim kurumları, yapay zekâ alanında hem temel bilimsel araştırmalar hem de uygulamalı projeler yürütüyor [4].

Amerika Birleşik Devletleri’nin yapay zekâ altyapısına yönelik planları her ne kadar ekonomik ve teknolojik gerekçelerle açıklansa da siyasi boyut da göz ardı edilmiyor. Donald Trump, yukarıda bahsi geçen Stargate Projesi’ni kamuoyuna duyururken eski Başkan Joe Biden tarafından imzalanan ve yapay zekânın kullanıcılar, çalışanlar ve ulusal güvenlik üzerindeki potansiyel risklerini azaltmayı amaçlayan yürütme emrini geri çekti. Böylece yapay zekâ alanında daha cesur ve serbest bir yatırım iklimi oluşturulmak istendi. Ancak bu durum, aynı zamanda, bahse konu projeye ilişkin etik ve güvenlik alanlarındaki kaygıların artabileceği anlamına geliyor. Ayrıca yapay zekâ veri merkezlerinin sürekli ve yüksek miktarda güç talep etmesi, Kuzey Amerika Elektrik Güvenilirliği Kurumu gibi kuruluşların kısa vadede elektrik arzında açıklar yaşanabileceği yönünde uyarılar yapmasına neden oluyor [5].

Öte yandan, Çin Halk Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun süredir süren liderliğine karşı ciddi bir rekabet stratejisi izliyor. Çin, kendi şirketlerini yapay zekâ araştırma ve geliştirme çalışmalarında yoğun şekilde destekliyor. 2025 itibarıyla Çin merkezli yapay zekâ girişimi DeepSeek, R1 adını verdiği büyük dil modeli ile dikkatleri üzerine çekti. Şirketin iddiasına göre bu model, yüksek performansa sahip rakiplerine kıyasla çok daha düşük maliyetlerle eğitildi ve optimize edildi. DeepSeek uygulaması, Amerika Birleşik Devletleri’nde piyasaya sunulduktan sadece bir hafta sonra en çok indirilen ücretsiz yazılım unvanını kazanarak finans ve teknoloji dünyasında büyük yankı uyandırdı.

Çin hükümeti, Amerika Birleşik Devletleri tarafından getirilen gelişmiş çip ambargolarına rağmen yerel üretimi teşvik etmeye devam ediyor. Alibaba, Tencent ve Baidu gibi teknolojinin dev aktörleri, kendi yapay zekâ altyapılarını güçlendirmek için büyük ölçekli yatırımlar yaparken, DeepSeek gibi daha genç girişimler de yenilikçi çözümler geliştirmeye odaklanıyor. Bu yaklaşım, özellikle grafik işleme birimleri ve veri merkezi altyapısına erişimin kısıtlı olduğu durumlarda, yazılım seviyesinde optimizasyonları ön plana çıkarıyor.

DeepSeek’in bu hızlı yükselişi karşısında; görünüşte daha az etkin olan rakip şirket OpenAI’nin İcra Kurulu Başkanı Sam Altman, DeepSeek’in teknik başarısını kabul ettiğini ancak bu gelişmenin devrimsel bir yaklaşım getirmediğini belirtti. Rakiplerin birbirleri hakkındaki yorumları bir yana; Çin’in maliyet avantajı ve yenilikçilikteki hız kabiliyetinin, küresel ölçekte yapay zekada etkinlik artışına yönelik beklentileri önemli ölçüde etkilediği pek tabii ki söylenebilir.

ABD ve Çin’in kıyasıya rekabeti sürerken; Avrupa Birliği, yapay zekâ alanındaki bu büyük rekabetin parçası olmak yerine; yapay zekanın etik, gizlilik ve insan hakları boyutlarına odaklanır şekilde pozisyon alıyor. Bu çerçevede Avrupa Birliği, inovasyonun teşvik edildiği (ya da en azından inovasyonun engellenmemesinin dilendiği) ve regülasyonlar kanalıyla kendi kontrolünde olan bir zemin oluşturmaya çalışıyor.

Stanford University’nin 2024 tarihli raporuna göre, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık birlikte yaklaşık dokuz milyar avro tutarında özel yapay zekâ yatırımına ev sahipliği yapıyor [4]. Bu rakam, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’e göre nispeten düşük olmakla birlikte hızla artış gösteriyor. Dijital Avrupa Programı ve Avrupa İnovasyon Konseyi gibi girişimler de yapay zekâ projelerinin finansmanında kritik rol oynuyor. Bu çerçevede AB’nin belirli üye ülkelerde yapay zeka tedarik zincirinde inovasyon amaçlı sağladığı devlet desteklerinin ise orta-uzun vadede nasıl bir fayda sağlayacağı merak konusu.

Son dönemde Donald Trump’ın açıkladığı beş yüz milyar Amerikan doları tutarındaki yatırım ve yirmi dev veri merkezinin inşa edileceği duyurusu, AB bakımından yapay zekâ altyapısında geri kalma endişesini yeniden alevlendirdi. Amerika Birleşik Devletleri’nin böylesine büyük ölçekli bir projesinin, teknoloji sektörü oyuncuları için ABD piyasasını daha çekici kılması muhtemel. Bu durumun Avrupa’daki girişimleri ve bu girişimlere yapılacak yatırım planlarını zayıflatması bekleniyor. AB, kendine özgü ve türünün ilk örneği yapay zekâ düzenleyici çerçevesiyle süreci kontrol altında tutmaya çalışırken, bir yandan da yatırımcıları bölgeye çekmek için dijital dönüşüm fonları ve yeşil teknoloji teşviklerini artırmaya çalışıyor, enerji verimliliğini ön planda tutan veri merkezi standartlarını teşvik ederek çevresel etkileri sınırlandırmayı hedefliyor. Vergi teşviklerinden coğrafi konum avantajlarına kadar uzanan çeşitli yaklaşımlar tartışılıyor. Soğuk iklimleri nedeniyle veri merkezleri için doğal soğutma avantajı sunan İskandinav ülkeleri, yeni veri merkezi yatırımlarını çekmek için stratejik kampanyalar yürütüyor. İrlanda, Hollanda gibi ülkeler ise köklü internet altyapısı ve uluslararası dijital şirketlerin hâlihazırda konumlanmış olması sayesinde, büyümeye hazır bir ekosistem vaat ediyor. Ancak AB, ABD ve Çin’in başı çektiği yarışta tüm çabalara rağmen epeyce geride görünüyor.

Ham Madde ve Enerji Gereksinimi ile Çevresel Etkiler

Büyük dil modellerinin eğitilmesi ve çalıştırılması, çok yüksek sayıda parametreye sahip devasa ağların işlenmesini gerektiriyor. Bu ise son derece güçlü grafik işleme birimleri ve ileri düzey çipler olmadan mümkün değil. Amerika Birleşik Devletleri’nin, Çin’e gelişmiş çip satışını kısıtlaması gibi jeopolitik nedenler, çip üretimi üzerinde baskı yaratıyor. Çin, kendi “yerli” çip üretimini artırarak bu sınırlamalara yanıt vermeye çalışırken, Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Kore gibi ülkeler yeni çip fabrikaları için büyük teşvik paketleri açıklıyor.

Ek olarak, büyük dil modelleri ile diğer yüksek yoğunluklu yapay zekâ iş yükleri, devasa boyutta hesaplama gücü gerektiriyor. Bu gereksinim, veri merkezlerinde on binlerce sunucu ve bunlara bağlı grafik işleme birimleri aracılığıyla karşılanıyor. Goldman Sachs tarafından yayımlanan bir çalışmaya göre, 2023 yılında dünya genelindeki veri merkezlerinin toplam enerji tüketimi yaklaşık elli beş milyar watt düzeyinde [6]. Çalışma, 2030 yılına gelindiğinde bu rakamın yüz yirmi iki milyar watt düzeyine kadar çıkabileceğini öngörüyor. Bu artışın temel sebebi, yapay zekâ uygulamalarının ve büyük dil modellerinin gün geçtikçe daha yoğun biçimde kullanılması.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Stargate Projesi kapsamında yapımı planlanan her biri beş yüz bin metrekarelik yirmi veri merkezi, soğutma sistemleri ve kesintisiz elektrik temini gibi devasa altyapı gerekliliklerini doğuruyor. Bu durumun, ilgili bölgelerin elektrik şebekelerinde büyük bir yük yaratması ve dolayısıyla yeni elektrik santralleri veya yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımların hızlandırılması zaruriyetini artırması bekleniyor.

Yapay zekâ uygulamalarının enerji tüketimindeki artış, karbon emisyonlarını ve sürdürülebilirlik kaygılarını da beraberinde getiriyor. Veri merkezlerinde ihtiyaç duyulan elektrik, çoğu zaman fosil yakıt bazlı kaynaklardan karşılanıyor. Yönetim danışmanlığı şirketi Bain and Company tarafından yayımlanan bir rapora göre, yalnızca Amerika Birleşik Devletleri genelinde hızla artan elektrik talebine yanıt verilmezse, gelecek beş yıl içinde güç arzı talebin gerisinde kalabilir [7]. Bu durum, hem ekonomik hem de ekolojik açıdan önemli bir risk faktörü.

Teknoloji devleri, karbon ayak izlerini (aslında uzun vadeli enerji maliyetlerini) azaltmak üzere çeşitli girişimlerde bulunuyor. Örneğin, Google rüzgâr ve güneş enerjisi sözleşmelerine milyarlarca dolar yatırım yaparken, Microsoft bulut hizmetlerinde karbonsuz veri merkezlerini artırma taahhüdünde bulunuyor. Buna ek olarak sıvı soğutma sistemleri, atık ısı geri kazanımı ve hidrojene dayalı enerji depolama gibi yenilikçi yöntemler de gündeme geliyor. Bahse konu enerji yatırımları, kapsamlı bir planlama ve koordinasyon gerektiriyor.

Sonuç

Yapay zekâ teknolojilerinin günümüz dünyasında sağladığı dönüşüm, yalnızca teknolojik gelişmelerden ibaret değil. Büyük dil modellerinin metin üretiminde sağladığı ilerlemeler, sağlık, finans, eğitim, otonom sistemler ve savunma gibi kritik sektörlerde devrim niteliğinde uygulamalara zemin hazırlıyor. Ancak bu sıçrama, çip tedarikinden veri merkezi inşasına, enerji arzından karbon emisyonlarına kadar çok katmanlı bir ekosistemi de beraberinde getiriyor.

Amerika Birleşik Devletleri, dev ölçekli yatırım ve altyapı projeleriyle küresel liderlik pozisyonunu sürdürmeye çalışırken, Çin Halk Cumhuriyeti daha verimli ve düşük maliyetli modeller üreterek küresel rekabette dişli bir rakip hâline geliyor. Avrupa Birliği ise düzenleyici çerçeveyi oluşturup etik ve güvenlik boyutunu korumaya özen gösteriyor, ancak Trump’ın izlediği ticaret politikası, Amerikan şirketlerinin AB’deki lobi faaliyetleri ve AB’nin fiiliyatta karşılık bulamayan inovasyon iştahı nedeniyle bu süreç oldukça karmaşık hâle geliyor.

Yapay zekânın bu hızlı yükselişi, yakın gelecekte hem ekonomik hem de sosyo-politik gündemin merkezinde yer almaya devam edecek gibi görünüyor. Sektördeki büyük aktörlerin dev yatırımlarıyla büyümelerini hızlandırması beklenirken, enerji ve ham madde gibi altyapısal kısıtlar, büyümenin sürdürülebilirliği açısından kritik bir önem taşıyor. Öte yandan, etik ve güvenlik konularına yönelik düzenleyici yaklaşımlar, yapay zekâ uygulamalarının toplum genelinde kabulünü ve yayılımını doğrudan etkileme ve öte yandan ise inovasyonu yavaşlatma potansiyelini taşıyor.

Dünyanın, yapay zekâ teknolojilerinin olağanüstü potansiyeli ile beraberinde getirdiği riskleri yönetmek için küresel çapta daha fazla iş birliği, çok yönlü altyapı planlaması ve kapsayıcı regülasyon adımlarına ihtiyaç duyduğu açık.

Kaynaklar

1. Reuters (2025). Trump announces private-sector $500 billion investment in AI infrastructure.

2. The Information (2024). OpenAI and Microsoft reportedly plan $100B data center project.

3. Yahoo Finance (2025). Oracle shares jump 7% on Stargate project news.

4. Stanford University (2024). AI Index Report: Global AI Investment Trends.

5. North American Electric Reliability Corporation (2024). Electricity Supply Assessment for US Regions.

6. Goldman Sachs (2023). Global Data Center Energy Forecasts: AI as a Catalyst.

7. >Bain & Company (2025). Rising Electricity Demands for Data Infrastructure in the US.