Bugün 30 yaş üzerinde olan, bilgisayar ile haşır neşir olmuş hemen herkesin bildiği oyunu hatırlarsınız: “Age of Empires”. Oyunu gözünüzde canlandırın, temelden bir yerleşim yeri kuruyorduk ve sınırlarını genişletmeye çalıştığımız bir devlet oluşturuyorduk. Ne lazım oluyordu bize: kaynaklar, kereste, (et) protein, altın, taş vb. Temel kaynakları böyle belirlemişti oyun. Bir de nüfusu gelişi güzel arttıramıyorduk, popülasyon artışı için barınacakları yerleri önceden inşa edip insanlarımızı oralara yerleştiriyorduk. Sonra insanlarımız toprağı ekiyor, biçiyor, mahsulleri topluyor, hayvanlardan gerekli kaynakları oluşturuyor, odunları topluyor, maden ocaklarında işçilik yaparak ülkenin gelirlerini arttırıyordu. Askerlerimiz güvenliği sağlıyor, savaş zamanlarında harbediyor, sulh olduğunda diğer rakip devletlerle olan ticaret yollarının güvenliğini sağlıyorlardı. Aynı zamanda eğitim ve araştırma geliştirme ile yeni teknoloji üretimi de vardı bu işler arasında. Şöyle bir bakınca oyun aslında Homo Sapiens’in varoluşundan bu yana yaptığı bütün temel aktiviteyi ele alarak bize bir şey anlatıyordu. Peki neydi bu anlattığı: temel ihtiyaçları hızlı ve eksiksiz karşılayabilen oyuncu diğer oyuncuların ülkeleri üzerinde egemen olabilir.
Bir bilgisayar oyunundan bir ülke ekonomisine nasıl geçiş yapacağımızı tabii ki tahmin ettiniz. Bu tahmininizde haklı da olsanız, muhtemelen ekonomi denilince memleket insanının çoğunun aklına faiz oranları, döviz kurları, kripto paralar, borsalar, enflasyon, altın fiyatları gibi şeyler geliyor. Bunlar aslında finans dalının uğraşı alanları. Tabii ki ekonomi ile de ilintililer ama ülke ekonomisi bunlardan ibaret değil. Bir ülkenin ekonomisi esasında sahip olduğu her şey ve elinde olmayan ama ihtiyacı olan her şey ile ilgilidir. Yani kaynaklarla… “Sınırlı imkanlarla, sınırsız taleplerin karşılanması” diye bir söz duyarız devamlı, ekonomistler tarafından sıkça zikredilir. Doğrudur. Ekonomiyi iyi yönetmek eldeki kaynakları, doğru zamanda, doğru yere kullanarak verimli çıktılar oluşturmayı gerektirir. Ülkenin ve toplumun ekonomik yeterliliği ve temel refahı, reel ekonominin konusu olsa da ekonomi denilince akla ilk gelen şeyin finansal ekonomi olması yapısal ilerleme açısından bizi kısır bir döngüye hapsediyor. Birkaç örnek verelim. TCMB Gecelik Faiz Oranları sayfasına gidelim ve 20 Şubat 2002 tarihinden itibaren bakalım. Göreceğiniz üzere borç alma faiz oranları %57 den %1,50 ye kadar gerilemiş. Peki sonra ne olmuş? 2024 yılına gelindiğinde %47’ye kadar tekrar yükselmiş. Hadi bir de bununla beraber üzerinde çalışabileceğimiz bir başka veriye bakalım: cari denge… IMF verilerine göre 2002 yılında Türkiye’nin cari açığı 626 milyon dolar iken 2017’de 47,2 milyar dolar olmuş. 2023 yılında ise 45,4 milyar dolar. Yani dolar bazında bile cari açık son 22 yılda neredeyse 75 kat büyümüş. Bir de TCMB’nin dolar kuru verisine bakalım. Tabii ki eski TL olarak 6 sıfırlı verimizi bugünkü değerinden kıyaslayalım. 2002 yılında 1 Amerikan doları, 1,3 Türk lirası ederken bugün 1 Amerikan doları 34 Türk lirası ediyor.
Ekonomi denilince akla ilk gelen şeyin finansal ekonomi olması bizi kısır bir döngüye hapsediyor demiştik. Evet rakamlar, terimler, kısaltmalar, tanımlamalar, iktisat teorileri vesaire bunların hepsi işimize yarasa da temelde reel ekonomi bir toplumun temel ihtiyaçlar listesindeki en öncelikli sahadır. En yalın haliyle insana bakalım önce, ne gerekir insana yaşaması için: temiz hava, besleyici gıda, temiz içme suyu, kıyafetler, ev, yaşamının her evresinde güvenlik. Bunlar temel fiziksel ihtiyaçları insanın… Peki, 2024 Türkiyesi’nde bu en temel insani ihtiyaçlar konusunda neredeyiz? Bu soru muhatap olan herkesin başını öne eğen soru maalesef. Temel ihtiyaçların toplumsal ölçekte karşılanamadığı bir ülkenin yapması gerekenler listesi epey uzundur. Abraham Maslow’un 1943 yılında “Psychological Review” Dergisi’nde yayınladığı “a theory of human motivation” adlı makalesinden alıntıyla bir ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidi oluşturulmuştur. Bu piramidin en altından en üstüne kadar listelenecek toplumsal ihtiyaçlar saymakla bitmez. Burada milletin her bir bireyinin refah içinde yaşaması ve aynı zamanda millet olarak toplum şeklinde yaşaması için gerekli olacak temel ihtiyaçlara odaklanmak gerekir. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki ilk basamağın temel fizyolojik ihtiyaçlar olduğunu hatırlayarak bu ihtiyaçların neler olduğuna bakalım. Maslow ilk basamaktaki bireysel ihtiyaçları, nefes alma, yeme içme, barınma, giyinme, uyku ve cinsellik olarak saymış. Peki bir milletin düzen içinde yaşayabilmesi için başkaca temel ne ihtiyacı vardır? Tabii ki altyapı, elektrik, temiz su, kanalizasyon, ulaşım ve bugünün dünyasında iletişim/telekomünikasyon altyapısı. Bu durumda gıda üretiminden ulaşım altyapısının güçlendirilmesine kadar bütün bu temel ihtiyaçların zaruri kıldığı güçlü bir ekonomi ihtiyacı ortaya çıkıyor. Türkiye’nin ekonomik yapısının üretim temelli bir şekilde güçlendirilmesi, bu ihtiyaçların karşılanmasında kritik bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, ülkemizde tarımsal ve hayvansal üretkenliğin artırılması, altyapı ihtiyaçlarının doğru belirlenip tamamlanması, nitelikli konut ihtiyacının karşılanması adına yapılan imarın altyapıya uygun olarak planlanması elzemdir. 2024 Türkiyesi’ne baktığımızda bu üç temel ihtiyacın tam olarak karşılanmadığını ve reel sektörün anlaşılmadığını görüyoruz. Anlaşılmama nedenlerinin başında reel sektörün planlı desteklenmemesi, üretimin verimli hale gelmemesi ve buradan doğan refahın yaygın dağıtımının sağlanmaması geliyor.
Eşit dağıtım politik bir tercih elbette… Biz desteklenme ve üretimde verimlilik konusundan devam edelim. Türkiye’de üretmek ne kadar zor olabilir? Bir örnekle bunu anlamaya çalışalım. Farz edelim ki; sermaye gücümüz var ve kapsamlı bir tarımsal üretim tesisi kurmaya niyetlendik. Tesisimizde topraklı tarım, topraksız tarım, süt hayvancılığı, meyve sebze kurutma tesisi, toplama ve sevkiyat merkezi olacak. Biraz daha ileri gidelim ve elektrik ihtiyacımızı da karşılamak adına güneş enerjisi santralini de kapsamlı tesisimize entegre etmeyi planlayalım. Hatta tesisin daha farklı bir işletme olması adına bir de tarımsal turizm kapsamında bir butik otel ve ziyaretçilere uygulamalı tarım yapabilecekleri bölümler de planladık. Kâğıt üzerinde mükemmel bir tesis oldu. Toprakta yaptığımız tarımsal üretimin çıktısından tesisteki hayvanlara yem üreteceğiz. Kendi ürettiğimiz yem ile hayvanlardan süt elde edip piyasaya satacağız. Bunun yanında topraksız tarım kabiliyetimizle taze sebzeler, çilek, domates, yaban mersini üreteceğiz. Bunları hem yaş hem kuru olarak paketleme yapabilme yetkinliğimizle hem iç pazara hem dış pazara satacağız. İhracat da planlar arasında, şahane… Dahası elektrik ihtiyacımızı karşılamak için kurduğumuz güneş enerjisi santrali ile tüketim fazlasını şebekeye vererek buradan da gelir elde edeceğiz. Son olarak da tesisimize tarımsal turizm kapsamında yaptığımız otelde misafirlerimizi ağırlayacak ve vereceğimiz hizmet karşılığı işletmemizin turizm geliri elde etmesini sağlayacağız. Şöyle bir bakınca tesiste üretim var, iç pazara satış var, ihracat var, enerji girdisi ve buradan gelir elde etme var, turizm var, istihdam var. Her şey planlandığı gibi giderse gerçekten mükemmel bir işletmemiz olacak. Peki işletmenin maliyetlerini kabaca hesaplamak gerektiğinde nasıl bir tablo ile karşılaşabiliriz bakalım.
Örneği gerçek hayata uyarlayalım. Misal olarak Afyonkarahisar Emirdağ bölgesini seçtik.
Önce bize gereken araziye bakalım; yonca ekmek için 100 dönüm, dikey topraksız tarım için yapılacak kapalı alan için 5 dönüm, uygulamalı butik otelimiz için 2 dönüm, hayvanlar için açık ve kapalı alan toplam 10 dönüm arazi yeterli gözüküyor. Yani toplamda 115 dönüm arazi bizim için yeterli olacak. 2024 yılı Ekim ayı itibari ile bölgede ihtiyaçlarımızı karşılayacak arazilerin fiyatları 40-100 TL/m2 arasında değişkenlik gösteriyor. İyi pazarlıkla nitelikli bir araziyi metrekare fiyatı 60 TL olacak şekilde alabildiğimizi düşünürsek yaklaşık 6.900.000 Türk lirasına arazilerimizi almış oluruz. 100 adet kaliteli süt hayvanı alacağımızı düşünürsek 2024 yılı Ekim ayı fiyatları ile her bir adedine 100.000 TL bütçe ayırmamız gerekir. Yani 10.000.000 Türk lirasını da hayvanları almak için ödeyeceğiz. Bu hayvanlara bir de ahır ve süt sağım bölümü yapılacağından yaklaşık 3.000 metrekare kapalı bir alanın yeterli olduğu hesabıyla 8.000.000 TL bir bütçeyi de buraya ayırıyoruz. 5 dönüm arazide yapacağımız 10 katlı dikey topraksız tarım ve meyve-sebze kurutma paketleme tesisi kurulumu maliyeti iklimlendirme, proje, ekipman, inşaat ve diğer her şeyi dahil edersek 2024 yılı yazının başında müteahhitlerin verdiği fiyatlar ile 5.000.000 Amerikan doları (USD) olarak bütçemize eklenecek. Yani güncel döviz kuru ile yaklaşık 170.000.000 Türk lirası. Traktör ve diğer bütün geleneksel tarım ekipmanlarına yaklaşık 5.000.000 TL bütçe ilk etapta yeterli olacaktır. Bütün tesisin ihtiyacını kabaca hesapla 1 MW kurulu güce sahip güneş enerjisi santrali karşılayabileceğinden 10 dönüm marjinal arazi için ayırmamız gereken bütçe bugün yaklaşık 2.000.000 TL olacaktır. 1 MW kurulu güce sahip iyi marka panellerle kurulmuş bir tesisin güncel maliyeti de yaklaşık 500.000 Amerikan doları (USD) yani güncel döviz kuru ile yaklaşık 17.000.000 Türk lirası. 12 odalı tarımsal turizm kapsamında bir uygulamalı butik otelin odaları geniş ve rahat bir şekilde kurgulanmış olması gerekir diye düşünerek oda başına 50 metrekare hesapla inşaat maliyeti 2024 yılı inşaat kalemleri maliyeti ile yaklaşık 20.000.000 TL çıkacaktır.
Buraya kadar yatırım tutarımız 236.900.000 Türk lirasına ulaştı. Burada eklememiz gereken bir başka yatırım maliyetimiz daha var, işletme sermayesi. Yatırımlarımız tamamlandı ve artık bu tesisi işleteceğimiz noktaya geldik diyelim. Şimdi üretimlerin ve diğer tüm iş kalemlerinin başlaması için hammadde, sarf malzeme ihtiyacı, sigorta gibi işbaşı yapmak için harcamalar yapılması gerekiyor. Bu kapasite bir tesiste çoğu kalemi ana maliyete koyduğumuz için yaklaşık %8 bir maliyet kalemi olarak iş başı maliyeti girebiliriz. Böylece toplam maliyetimiz 254.572.000 yani yaklaşık 255 milyon Türk lirasına ulaştı. Şunu da unutmayalım, genelde yatırım maliyetleri nihayetinde kâğıt üzerinde hesaplandığı şekliyle olmaz ve her zaman öngörülemeyen maliyetlerle karşılaşılır. Tabii ki burada bir istihdam da var ve her işletmenin ödediği gibi ödenecek %25 kurumlar vergisi ve verilen hizmetin cinsine göre %10 ile %20 arasında değişken bir KDV var. Biz tesisteki her unsurun ayrı amortisman süresinden gideceğimiz için istihdamın maliyetine girmemize gerek olmadığı kanaatindeyim. Topraksız tarım ve kurutma tesisinin genel maliyetteki oranı %67 ve ortalama amortisman süresi bu işletmede 4 yıl olarak hesaplanmıştır. Süt hayvancılığı tesisinin genel maliyetteki oranı %9 ve bugünkü süt alım fiyatları ile ortalama amortisman süresi 4 yıl. Güneş enerjisi santralinin kurulum maliyetlerindeki oranı %9 ve Afyon bölgesindeki amortisman süresi yaklaşık 7 yıl. Yonca üretiminin yatırımdaki oranı %5 olmasına rağmen kendi süt üretimimiz için kullandığımızdan bu yatırım oranını süt üretimine ekleyerek aynı amortisman süresi üzerinden gitmek makul olacaktır. Uygulama otelimizin genel maliyetteki oranı %10 ve amortisman süresi %70 dolulukla 10 yıl gözüküyor.
Şimdi basit bir hesapla tüm tesisin ortalama yatırım geri dönüş yılını hesaplayalım:
(4 yıl) x (0,67 topraksız tarım ve kurutma tesisi için yatırımdaki oran) + (4 yıl) x (0,09 + 0,05 süt üretimi ve yonca üretimi için yatırımdaki oran) + (9 yıl) x (0,09 güneş enerjisi tesisi için yatırımdaki oran) + (10 yıl) x (0,10 uygulama otelinin yatırımdaki oranı) = 5,05 yıl yani 60-61 ay arası.
60 ay boyunca yatırım teşvik kapsamında büyük oranda vergilerden muaf olacağımızı düşünürsek, 255 milyon TL yatırım yaparak bunu yaklaşık 5 yıl sürede geri alabiliyoruz. Satış riski, piyasada enflasyonla mücadele, canlı hayvan ve bitkisel üretimin zorlukları, insan kaynaklarında yaşanılan problemler, işletmelerin sürekli karşılaştığı yasal zorluklar gibi parametrelerde bu 5 yıllık süreçte yıpratıcı etkenler olarak karşımıza çıkıyor.
Peki bugün bu tesisi kurmak yerine 255 milyon Türk lirasını yıllık %54’e varan getiriyle para piyasası fonlarına ya da mevduata yatırsak ne olur bir de onu hesap edelim.
- yıl:
(255.000.000 TL x 1,54) – (137.700.000 TL mevduat kazancı x 0,03 yıllık mevduat stopaj oranı) = 388.569.000 Türk lirası vergilerden sonra 1. yılın sonundaki elimizdeki para
- yıl:
Faizlerin %54 ten %40 seviyelerine düşeceğini varsayarak 2. yıl hesabını yaparsak:
(388.569.000 TL x 1,40) – (155.427.600 TL mevduat kazancı x 0,03 yıllık mevduat stopaj oranı) = 539.333.772 Türk lirası vergilerden sonra 2. yılın sonundaki elimizdeki para.
Türkiye’de üretmek ne kadar zor olabilir demiştik. Görüleceği üzere bugünkü şartlarda sermaye sahipleri yatırım yapıp işletmenin risklerini üstlenip ortalama 5 yılda amorti edeceği tutarı para piyasalarında 2 yıldan kısa bir sürede kazanabiliyorken üretime yatırım yapmaktan kaçınacaklardır. Bu durum çok doğaldır.
Yazıya giriş yaptığımız “Age of Empires” oyunundan çıkarımımıza dönersek: temel ihtiyaçları hızlı ve eksiksiz karşılayabilen oyuncu diğer oyuncuların ülkeleri üzerinde egemen olabilir, demiştik. Asgari milli egemenlik kaygısı olan politik karar alıcılar için reel ekonominin yapı taşları olan temel kaynaklar üzerine kurulu üretim mekanizmalarını sağlamlaştırmanın bir seçenek değil mecburiyet olduğu açık.
Apaçık olanı görmemek nasıl mümkün olabilir sorusu akla gelebilir: Gözlerini kapalı tutarak…