Son yerel seçimlerde büyük bir zafer kazanmış, başkentte ve eski başkentte iktidar partisini tarihi farklarla mağlup etmiş Cumhuriyet Halk Partisi’nde yolunda gitmeyen bir şeyler var. Bu “şeyler”e dair dillendirilenler çok çeşitli olsa da hepsinin kesişen kümesi aynı: Dirayet. Zeka ve becerikliliği aynı anda karşılayan bir kelime dirayet. Halk kullanımında bu anlamına kudret de ilave edilmiş durumda. Zekadan yoksun bir beceriklilik yahut beceriklilikten uzak bir zeka değil, ikisinin birleşimi. Bu birleşimin topluma yansıması da kudret. Evrimsel süreçte hayatta kalmanın, güvenmenin ve bu güvenden doğan birlik oluşturmanın anahtarı dirayet. İşte çatının, duvarın, kapının olduğu CHP’yi “tuttuğunu” iktidara taşıyabilen kitleler için hâlâ tercih edilebilir kılmayan şey bu anahtarın yokluğudur.
Pragmatizminin mistik sunumundan memnuniyeti çağlar aşan Türklerin, taşa kazınan ilk millî hitaplarında yöneticinin Tanrı’dan gelen “kut” ile yönetmekle övündüğü halkına karşı öncelikli vazifesi “açı doyurma, çıplağı giydirme”dir. Peki bu asli vazifede aksama olursa ne olur? Yani beceremezse, işlerin altından kalkamazsa, dirayetli görünmezse? O zaman halk, Tanrı’nın yönetme kutunu idareciden aldığına kanaat getirir. Başka birini idareci yapmak ister. Yeterince isterse de yapar. Yeterince istemesi için ise daha dirayetli bir alternatifin varlığına ihtiyaç duyar. Bu sistemdeki rasyonaliteyi görmemek mümkün değil elbette. Şahsi görüşüm, Türklerin en övünülecek millî özelliklerinin başında bu pragmatik tercih yapma eğilimlerinin geldiğidir. Merhum Demirel’in “Tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur” tespiti bu gerçekliğin ifadesinden başka bir şey değildir.
“Peki, neden bu ekonomik darlık döneminde bile iktidar değişmiyor?” bağırışlarını teskin edecek cevabı yukarıda peşinen vermiş olduğumu hatırlatmak isterim: Değişimi yeterince istemesi için uygun alternatifin varlığı. “Aslında CHP’nin lideri mevcut genel başkanı değil” vb. ifadelere katılmıyorum. Atın üstündeki kimse, toplum onu süvari bilir. Bu bakımdan Sn. Özgür Özel atın üstündekidir. Sn. Özel’in insani ilişkilerindeki nezaketi, letafeti, sıcakkanlılığı bilinir. Elbette bunlar “iyi insan” tanımlamasının A, B, C’si. Grup başkanvekilliği döneminin de başarılı geçtiği düşüncesindeyim. Bununla birlikte atın da meydanın da yadırgadığı bir süvarilik dönemi geçirdiği sır değil. “Yerinde duramaz afacan” imajını günden güne pekiştiriyor. Metne bağlı kalamıyor; metin dışı hemen hemen tüm cümleleri CHP’yi, aktörü olmadığı tartışmalara sürüklüyor. Yeni açılımı ilan eden iktidar cümlelerinin henüz dumanı üstündeyken yüksek perdeden yaptığı ilginç açıklamaları da bunun örneklerinden. Esad düştü düşecekken hükümete “Esad’la görüşme” önerisi de. Esasında Suriye meselesinde yardımcısı İlhan Uzgel’in yönlendirmesinin kurbanı da olmuş olabilir. Zira Sn. Uzgel, “Esad görüşmüyor diye Halep’i mi almak lazımdı?” cümlesini kurarak iktidarın seçim meydanlarında halka izlettireceği bir video daha hediye etmiş isim aynı zamanda. Tarih boyunca “iyi” akademisyenlerden iyi politikacı çıkması epey nadirdir. Bizde ise hemen hemen hiç yoktur. Halkın dirayeti gözlemleyeceği, genel başkanlık dışındaki belki de en önemli mevkiide İlhan Hoca’nın bulundurulma tercihi, CHP’nin bu “dirayet” konusunda en ufak bir kurumsal fikrinin olmadığının göstergelerinden kabul edilebilir.
Dirayeti köprü kemerlerindeki kilit taşı gibi değerlendirebilirsiniz. Hani şu tüm taşların bir arada, birbirinden güç alarak sağlam durmasını sağlayan en kritik taş. En iyi taşları, en kaliteli harcı da kullansanız olmazsa olmaz olan kilit taşı. İşte halkın kendisini yönetende aradığı, olmazsa olmayan o kilit taşı: Dirayettir. Öyle lazımdır ki: O yoksa, listenin devamındaki 99 maddede rakibinizden üstün olsanız bile neticede üstünlük sağlayamazsınız. Bu bir haksızlık mı? Belki de öyle. Ama vakıayı nasıl tanımladığınız durumu değiştirmez.
En olmayanı ele alıp en olanı söylemezsek olmaz.
CHP, son yıllarda daha önce temas etmekten kaçındığı kitlelerle iletişim kurma konusunda önemli adımlar attı. Bu da toplumsal barışa ciddi katkı sağladı. Bu adımları atmanın parti içi siyasi maliyetleri de oldu. Kutuplaşmanın azalması gibi, iktidarın hiç tercih etmediği bir zeminin oluşmasında CHP’nin payı çok büyük. Ve bu, belli aralıklarla tekrarlanan seçimlerdeki sonuçlardan daha önemli Türkiye için. Bu zemin oluşmasaydı Adıyaman’da, Kastamonu’da, Üsküdar’da, Eyüpsultan’da ve daha pek çok yerde halkın desteğinin kazanılması mümkün olmazdı. CHP’de üst yönetimin değişmesine karşın söz konusu pozisyonun devamı da gelecek için umut verici. Halkın tümünü kucaklayıcı bu kurumsal gayretin Türkiye’ye kazandırdıkları, bugünün tozu dumanı yatıştığında daha iyi anlaşılacak.
Son söz: CHP’nin “kızıl elması” hükümet etmek ise bunun önündeki 1 numaralı engeli kendi dışında araması boşunadır. CHP’de olmayan şey, AK Parti’de olan şeydir: 1 numara.