Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün Toplum 2024 Toplumsal Eğilimler Araştırması’na[1]göre Türkiye’de yaşayanların, özel isim zikrederek belirttikleri, en güvenmediği kurum Diyanet İşleri Başkanlığı. Güvenilmezlikte Diyanet’i TÜİK takip ediyor. Pek çok bakımdan trajikomik bir durum ama şaşırtıcı değil.
Diyanet kurumu Cumhuriyet’in ihdas ettiği değil aslında geçmiş Türk devlet tecrübesi içinde bulduğu ve devletin dini alanı düzenleme ihtiyacının bir sonucu olarak ortaya çıkan, bu nedenle devamına karar verdiği bir kurumdur. Ziya Gökalp’in Diyanet kurumunun devamı ve ihdası konusundaki fikirlerinin Cumhuriyet’in kurucu babalarında büyük etkisi olduğunu söyleyebilirim. Diyanet’in varlığı laiklik açısından sürekli tartışmaya açık olsa da Osmanlı ve Cumhuriyet modelinin milli sekülerizme uygun, Fransız tipi laiklik modeline uygun olmadığı değerlendirilebilir. Bu açıdan İslam’ın ibadet, itikat yani diyanet alanını düzenlemek Diyanet İşleri Başkanlığı’na, hukuk yani kaza alanı ise Meclis’e devredilmiştir.
Diyanet konusunu ve devlet içindeki yerini ne kadar tartışsak da ortada Cumhuriyet ile birlikte kurulmuş ve Osmanlı tecrübesinin bir devamı olan güçlü bir kurum vardır. (En azından yakın zamana kadar.) Bu kurum Cumhuriyet döneminde yer yer siyasi müdahalelerle sınırlandırılmaya çalışılsa da aslında Turgut Özal ile başlayan ve AK Parti ile devam eden süreçte Diyanet hem kurumsal olarak hem de bürokratik olarak hem genişlemiş hem de güçlenmiştir. 2010 yılında çıkarılan yeni Diyanet Teşkilat Kanunu ve 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesi sürecinde kanun hükmünde kararname ile Başkanlık’ın bürokratik yapısı güçlendirilmiş ve görev alanlarına yönelik genişlemelere gidilmiştir. Bugün 140 bini aşan personel sayısı, 90 bini aşan cami sayısı ile birçok bakanlıktan daha geniş imkanlara sahiptir. Yayınevi ve televizyonu ile de geniş kitlelere ulaşım imkanı bulunmaktadır.
Diyanet’in geniş imkanları ve “kutsalı” temsil ayrıcalığı iktidarların toplum mühendisliği hevesiyle birleşince tartışmalar kaçınılmaz oluyor. Peki gerçekten böyle midir? Diyanet üzerinden toplum mühendisliği yapmak mümkün müdür? Ya da Diyanet’in toplumun dini hayatında üstünlükçü bir kontrol gücü var mıdır?
Bu konuda aslında elimizde oldukça fazla veri bulunmaktadır. Bunlardan birisi Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün yaptığı “Türkiye Toplumsal Eğilimler Araştırması Eylül 2024” isimli çalışmadır. Bu çalışmada örneklem grubuna “Türkiye’de en güvenmediğiniz iki kurumu belirtir misiniz?” şeklinde bir soru yöneltilmiş. Toplum en güvenilmez kurum olarak ikinci sırada Diyanet İşleri Başkanlığı’nı görüyor. Spesifik olarak ismi zikredilenler arasında ise Diyanet güvenilmezlikte ilk sırada. TEPAV 2016 ve 2020 radikalleşme anketleri de Diyanet için oldukça karamsar bir tablo çizmişti. Bu çalışmada “Dini bilgileri hangi kaynaklardan ediniyorsunuz?” şeklinde sorulmuş ve cevap verenlerin sadece %6,7’si Diyanet ve personeli diye cevap vermişti.[2]
Her iki çalışma da aslında birbirini destekler biçimde Diyanet’in hem toplumsal güvenirliğinin hem de dini hayat üzerindeki etkilerinin oldukça sınırlı olduğunu göstermekte. Peki bu durum önceden Diyanet lehine daha olumluyken sonradan mı değişti? Doğrusu bu konuda da elimizde yine Toplumsal Çalışmalar Enstitüsü’nün yaptığı saha araştırmasından oldukça ilginç bir veri var. Çalışmada “Son beş yılda dindarlığınızda ne yönde bir değişme oldu?” diye sorulduğunda cevap verenlerin %22,5’i dindarlıklarının azaldığını söylüyor. Bu da bize en azından Diyanet’e yönelik olumsuz algının son yıllarda daha fazla artmış olabileceğini düşündürüyor.
Diyanet’in toplum nezdinde güvenilirlik kaybına uğraması iletişim sorunu mu yoksa yapısal bir sorun mudur? Diyanet topluma kendisini mi anlatamıyor ya da gerçekten kurumsal olarak ciddi yapısal sorunlarla boğuşurken toplumun dini hayatına eğilecek kapasiteyi inşa etmede sorunlar mı yaşıyor. Bu konuda da elimizde oldukça kıymetli bir veri seti var. Kasım 2023 tarihinde yayınlanan ve DİYANET-SEN tarafında yaptırılan “Diyanet Çalışanlarının Sorunları Beklentileri Din-Diyanet Algıları Araştırması” aslında Diyanet personelinin kapasitesini, sorunlarını tüm çıplaklığı ile ortaya koymakta. Prof. Dr. Recep Kaymakcan ve Öğretim Görevlisi Serdar Yurdakul tarafından yürütülen bu çalışma Diyanet’in ciddi yapısal sorunlara sahip olduğunu gösteriyor. Yapısal sorunlarla boğuşan bir kurumun toplumda din hizmetlerini sağlıklı biçimde sürdürmesi zaten düşünülemez. Peki nedir bu sorunlar, kısaca bunlara bakmakta fayda var.
DİYANET-SEN’in çalışmasına göre Diyanet çalışanlarının çalışma hayatında şimdiye kadar herhangi bir sorunla karşılaşmadığını söyleyenlerin oranı yalnızca %17,2’dir. Personelin çoğu çalıştığı kurumdan memnun gözükmemektedir. Seçme imkânım olsa başka bir devlet memurluğuna geçerdim ifadesine katılma oranı %35,5, bu da personelin üçte birinin kurumu benimsemediğini ve kurumda çalışmayı içselleştirmediklerini gösteriyor. Diyanet personelinin görevi sırasında herhangi bir siyasi partiyi övmesini ve yermesini doğru bulmayanların oranı ise %71,5’tir. Diyanet personelinin büyük bir kesimi Diyanet’e siyasetin müdahil olmasını ya da Diyanet’in siyasetin bir aparatı olarak kullanılmasını onaylamamaktadır. Doğrusu bu her şeye rağmen kurumun rehabilite edilebilir yapıda olduğuna işaret eden umut verici bir durum.
Amerika Birleşik Devletleri’nde PEW Research verilerinde de gördüğümüz kiliselerin siyasete müdahil oldukça kan kaybettiği gerçeğidir.[3] Din siyasal alanda görünür oldukça aslında dinin kamusal alandaki rolü azalıyor. Dinin siyasetle içli dışlı olması dine karşı toplumun olumlu tutum almasına yol açmıyor. Siyasetteki başarısızlıklar dine de fatura ediliyor ve dini kamusal alandan uzaklaştırıyor.
Çarpıcı bir başka sonuç ise “Diyanet’te torpil, iltimas ve kayırmacılık yoktur” ifadesine katılım oranıdır. Çalışanların %79,1’i bu düşünceye katılmazken, %13,6 sı kararsız, yalnızca %7,3 gibi düşük bir oranı bu düşünceye katılmaktadır. Diyanet personelinin %79,1’i Diyanet’in kendisinin liyakate dikkat etmediği kanaatindedir. Hz. Peygamber’in “emaneti ehline verin” hadisini hutbeden okuyup kendisi işi ehline verdiğine kendi personelini ikna edememiş bir kurum ciddi bir temsil krizi yaşar. Dini alandaki itibar büyük oranda iyi temsille kazanılır. İşi ehline verin demek değil işi ehliyle yapmak çok daha etkili bir itibar inşası metodudur.
Peki bu sonuçlara baktığımızda “Diyanet üzerinden toplum mühendisliği yapmak mümkün müdür?” sorusunu tekrar düşünelim. Öncelikle Diyanet’in kendisi ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıyadır. Bunun başında da kurumda liyakate dayalı bir rekabet ortamının olmayışı geliyor. En azından kendi personellerine göre durum böyle. İkinci olarak Diyanet personeli kurumun özerk olmadığını siyasi müdahalenin olduğunu kabul etmektedir. Bu da kurum personeli tarafından içselleştirilmemiş gözükmektedir.
Diyanet’in yapısal sorunları kadar çağın ruhu da aslında dini alanda okul ve örgün eğitimle bireylerin endoktirine edilebilmesini imkânsız kılıyor. Toplum kereste gibi yontulup homojen biçime sokulacak bir varlık değil. Soğuk Savaş döneminde okullar, kiliseler, camiler belki toplum mühendisliği açısından bir rol oynamış olabilir. Fakat enformasyon ve bilgi çağında bu mümkün değil. Diyanet’in güvenirliğinin aşınmasındaki en temel sorunlardan birisi de temsil krizi gibi duruyor. Sergileme çağı her şeyi görünür kılıyor. İnsanlar her yerde kayıt yaparak her şeyi göstermeyi, gösterileni izlemeyi seviyorlar. Bu yüzden artık nasihat çağı öldü. Çağın en etkili silahı göstermek ve gözetlemek. Bu yüzden dini makamdaki, Diyanet’i temsil eden vaaz kürsülerindeki hocaların, din adamlarının o makamları nasıl temsil ettikleri, ne söyledikleri çok hızlı yayılıyor. Diyanet’in fetvalarındaki dil daha önemli hale geliyor. Maalesef bu konuda Diyanet’in iyi bir sınav verdiğini söyleyemeyiz. Bu da toplumda Diyanet’in ciddi şekilde eleştirilmesine yol açıyor. Son beş yılda insanların dini tutum ve algılarında %22’lik bir düşüş yaşanmışsa ve Diyanet kurumsal olarak güvenilirlik sorunu yaşıyorsa bunu düşünmek ve nedenlerini anlamaya çalışmak öncelikle Diyanet’e düşer. Fakat anlaşılan o ki ne yaparsa yapsın öncelikle yapısal sorunlarla boğuşmak zorunda. Diyanet teşkilatı yapısal olarak büyük bir reforma tabi tutulmadıkça Meşihat-ı İslamiye’den Diyanet Riyaseti’ne intikal eden bu kurum erimeye devam edecek gibi görünüyor.
Kaynakça
[1]https://www.toplum.org.tr/wp-content/uploads/2024/10/Toplum-2024-Toplum-Calismalari-Enstitusu.pdf
[2] https://tepav.s3.eu-west-amazonaws.com/upload/mce/2024/ turkiyede_cogulculuk_radikallesmeyle_yuzlesiyor.pdf
[3]https://www.pewresearch.org/religion/2019/11/15/americans-have-positive-views-about-religions-role-in-society-but-want-it-out-of-politics/.