Dünya Bankası’nın “2024 Yoksulluk, Refah ve Gezegen Raporu” (Rapor), küresel yoksulluk, gelir eşitsizliği ve iklim değişikliği arasındaki karmaşık ilişkiyi detaylı bir şekilde ele alıyor.[1] Pandemi sonrası dönemde küresel yoksulluğun azaltılmasında ciddi bir duraklama yaşandığını vurgulayan rapor, aşırı yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin giderek derinleştiğini ortaya koyuyor. Küresel ekonomi; COVID-19’un yarattığı ekonomik şoklar, artan borç yükü ve büyüyen gelir uçurumlarıyla mücadele ederken, yoksullukla mücadele çabalarının ise yavaşladığı görülüyor.
Bugün dünya nüfusunun %8,5’i, yani 692 milyon insan, aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Bu, günde 2,15 doların altında bir gelirle yaşam mücadelesi anlamına geliyor. COVID-19 pandemisi, düşük ekonomik büyüme ve artan kırılganlıklar nedeniyle bu alandaki ilerleme neredeyse durma noktasına geldi. Aşırı yoksulluk, 2030 hedeflerine ulaşmayı zorlaştırıyor. 2024 ile 2030 yılları arasında yalnızca 69 milyon insanın aşırı yoksulluktan kurtulması bekleniyor. Bu oran, 2013-2019 yılları arasında 150 milyon insanın yoksulluktan çıktığı düşünüldüğünde, oldukça düşük bir öngörü.
Rapor, küresel yoksulluğu azaltmak ve gelir eşitsizliğini gidermek için bazı temel çözüm önerileri sunuyor. Bu önerilerin başında daha fazla ve daha iyi iş olanaklarının yaratılması, aynı zamanda, yoksul kesimlerin temel hizmetlere erişiminin artırılması ve gelir eşitsizliğini azaltmak için daha kapsayıcı büyüme politikalarının uygulanması geliyor. Orta sınıfın güçlendirilmesi, gelir dağılımındaki eşitsizliğin azaltılması ve düşük gelirli kesimlerin desteklenmesi önem taşıyor. İklim değişikliğiyle mücadele, uluslararası iş birliği ve finansman da kritik role sahip. Ayrıca Dünya Bankası’na göre, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve gelir eşitsizliğinin izlenebilmesi için daha güçlü bir veri altyapısının oluşturulması gerekiyor.
Türkiye’de Yoksulluk ve Gelir Adaletsizliği: Giderek Derinleşen Bir Kriz
TÜRK-İŞ’in 2024 Eylül ayı verilerine göre Türkiye’de dört kişilik bir ailenin sadece gıda harcamaları için yapması gereken aylık minimum tutar, yani açlık sınırı 19.830 TL’ye yükselmiş durumda. Ancak yoksulluk sınırı, yani gıda ile birlikte diğer temel ihtiyaçlar (kira, ulaşım, eğitim, sağlık vb.) için gereken toplam gelir tutarı 64.595 TL’yi buluyor. Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 25.706 TL’ye yükseldi. Bu rakamlar, özellikle mutfak enflasyonunun yıllık %48,72 olduğu bir ortamda, halkın büyük bir kesimi için hayatı giderek daha zor hale getiriyor. Gelir artışlarının fiyat artışlarının çok gerisinde kalması nedeniyle, çalışanların yaşam standartları düşmeye devam ediyor.[2] Öte yandan asgari ücret halihazırda 17 bin iki lira ve asgari ücretli çalışanların oranının %50 olduğu ifade ediliyor.[3]
Göreli Yoksulluk ve Sosyal Yoksunluk Artıyor
TÜİK’in 2023 yılı Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri [4], Türkiye’de göreli yoksulluk oranının %13,5 olduğunu gösteriyor. Medyan gelirin %60’ı dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk oranı ise %21,3. Bu veriler, toplumun geniş bir kesiminin yaşam koşullarının giderek kötüleştiğini ortaya koyuyor. Özellikle eğitim düzeyi düşük bireyler arasında yoksulluk oranı daha da yüksek: Okur-yazar olmayanların %25,4’ü, lise altı eğitimlilerin %13,6’sı yoksul sayılıyor. Buna karşın, yükseköğrenim mezunları arasında yoksulluk oranı %2,7 ile oldukça düşük.
Maddi ve sosyal yoksunluk, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamaması anlamına geliyor. Türkiye’de 2023 itibarıyla nüfusun %14,4’ü maddi ve sosyal yoksunluk içinde. Bu, iki günde bir et, tavuk veya balık içeren yemek yiyememek, beklenmedik harcamaları karşılayamamak veya evin ısınma ihtiyacını karşılayamamak gibi temel eksiklikler anlamına geliyor. Ayrıca, nüfusun %58,8’i bir haftalık tatil masraflarını, %31,8’i ise beklenmedik harcamaları karşılayamayacak durumda.
Isınma, izolasyon eksikliği, nemli duvarlar ve hava kirliliği gibi çevresel sorunlar, Türkiye’de konutların büyük bir kısmını etkiliyor. Nüfusun %32,6’sı konutunda izolasyon nedeniyle ısınma problemi yaşarken, %19,8’i ise hava kirliliği ve diğer çevresel sorunlarla karşı karşıya. Bu, sadece gelir eşitsizliği değil, aynı zamanda yaşam kalitesi açısından da büyük bir adaletsizliği ortaya koyuyor.
Türkiye’deki hanelerin %58’i borç veya taksit ödemeleri yapmak zorunda. Özellikle konut masrafları, hanelerin %17,5’i için ciddi bir yük oluşturuyor. Bu da insanların temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını ve maddi baskılar altında yaşam sürdüğünü gösteriyor.
Gelir Eşitsizliği Derinleşiyor
Dünya Bankası’nın bahse konu raporu, küresel gelir eşitsizliğine dair çarpıcı sonuçlar ortaya koyarken, Türkiye de bu tartışmanın merkezinde yer alıyor. Gelir eşitsizliği açısından Türkiye, Avrupa’da ilk sırada ve dünya genelinde ise 130 ülke arasında 28. sırada bulunuyor.[5] TÜİK verilerine göre, Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliği 2023 yılında önceki yıllara göre daha da kötüleşti.[6]
Gelir eşitsizliğinin en önemli göstergesi Gini katsayısı. Gini katsayısı, bir toplumdaki gelir dağılımının ne kadar eşit olduğunu ölçen bir gösterge. 0’a yakın bir katsayı, gelir dağılımının eşit olduğunu, 1’e yakın bir katsayı ise büyük bir eşitsizlik olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de bu değer, 2023 yılında 0,433’e yükseldi. Bu oran, son 10 yılda kaydedilen en yüksek değer. Türkiye’de 2023 yılında bu katsayının artması, gelir dağılımındaki dengesizliğin ciddi boyutlara ulaştığını ortaya koyuyor. Türkiye, bu değeriyle Avrupa’da gelir eşitsizliği sıralamasında ilk sırada yer alırken, gelir dağılımında birçok Afrika ve Asya ülkesinden de ne yazık ki daha kötü durumda.
Küresel çapta servet dağılımı da ülkeler düzeyinde gelir eşitsizliğini derinleştiren bir diğer faktör. IMF ve diğer ekonomik kurumlar tarafından yapılan araştırmalar, zenginlerin yatırımlarından daha yüksek getiriler elde ettiğini gösteriyor. Norveç’te yapılan bir çalışmada, en zengin %0,1’lik dilimde yer alan bireyler, yatırımlarından ortalama %140 getiri sağlarken, daha alt gelir gruplarındaki insanlar aynı yatırımdan yalnızca %50 getiri elde ediyor. Bu da, zenginlerin servetlerini daha hızlı artırmalarına olanak tanıyan “servet serveti doğurur” olgusunu ortaya koyuyor. Türkiye’de de benzer bir tablo mevcut. Zenginler, daha iyi yatırım fırsatlarına erişim sağlarken, düşük gelirli kesimlerin bu tür imkanlardan yararlanma şansı sınırlı. Bu durum, gelir eşitsizliğini daha da derinleştiriyor.[7]
Türkiye’de gelir eşitsizliğinin derinleşmesi, sadece zengin ve yoksul arasındaki uçurumu artırmakla kalmıyor, aynı zamanda orta sınıfın da hızla erimesine neden oluyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de orta gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay %14,3 ile tarihsel olarak en düşük seviyesine geriledi. Orta sınıfın ekonomik zorluklar karşısında giderek daha kırılgan hale gelmesi, uzun vadede ekonomik istikrarı tehdit eden unsurlardan biri olarak öne çıkıyor.
Bahse konu Dünya Bankası raporu, iklim değişikliğinin özellikle düşük gelirli kesimler üzerindeki yıkıcı etkilerine de dikkat çekiyor. Bugün dünya nüfusunun beşte biri, aşırı hava olaylarından etkilenme riskiyle karşı karşıya. Bu durum, yoksul kesimlerin ekonomik kaynaklarını kaybetmelerine ve geçimlerini sürdürememelerine neden oluyor. Türkiye gibi ülkelerde de iklim değişikliği, özellikle tarım ve düşük gelirli kırsal bölgeler için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Gelir Eşitsizliği Sadece Yoksul Kesimin Sorunu mu?
Refahın adil dağılmadığı, gelir eşitsizliğinin giderek derinleştiği bir toplumda, en yüksek gelir düzeyindeki kesim, bu uçurumun sonuçlarından kaçabilir mi?
Eşitsizliğin büyüdüğü her toplumda, sosyal huzursuzluklar, suç oranları ve altyapı sorunları kaçınılmaz hale geliyor. Üst gelir grupları, toplumun geri kalanından izole bir yaşam sürmeye çalışsa da, bu toplumsal çatışmalar onların hayatlarına da nüfuz ediyor.
Refahın dar bir zümrede yoğunlaşması ile zenginlerin de içinde bulunduğu bir toplumsal çöküş olası.
Amerikalı yazar Barbara Ehrenreich’in belirttiği gibi, “En zenginler bile kendi ‘haute’ saflık ve mükemmeliyet balonlarına kaçamazlar. Limuzinle gezseniz de, çalıştıkları yere yakın bir yerde oturamayan sıradan insanların yarattığı trafiğe takılmak zorundasınız. Özel jetle uçsanız da, hâlâ eski ve yeterince finanse edilmemiş hava trafiği kontrol sistemlerine bağımlısınız… Peki, daha yüksek vergilere ve iş dünyasına yönelik düzenlemelere karşı mı lobi yaptınız? O zaman o altın kaplı çikolataları yerken bir daha düşünün. Haşereler her zaman yanınızda olacaktır.”
Bu anlatılanlar, size bir yerlerden tanıdık geliyor mu?
Gelir adaletsizliği sadece en yoksul kesimlerin değil, en zenginlerin de sorunu. Toplumsal düzenin bozulduğu, işsizliğin yüksek olduğu, suç oranlarının ve sosyal huzursuzlukların arttığı ve çevresel sorunların büyüdüğü bir ülkede, zenginlik bir kalkan olmuyor, olamıyor.
“Toplum 2024” Raporu Neler Söylüyor?
Elbette toplumsal sorunları bütünüyle yoksulluk artışına ve gelir eşitsizliğine bağlamak doğru değil, bu manipülatif bir yorum olur. Ancak ülkemizde gözlemlediğimiz sorunların pek çoğunun ekonomi kaynaklı olduğunu ve ekonomi kaynaklı problemlerin de temelinde gelir eşitsizliğinin yattığını söylemek yanlışlanması zor bir tespit olacaktır.
Nitekim Toplum Çalışmaları Enstitüsü nezdinde hazırlanan “Toplum 2024: Türkiye Toplumsal Eğilimler Araştırması” gösteriyor ki, ülkemizde ekonomik umutsuzluk had safhada.[8]
- Önümüzdeki 1 yıl içerisinde ülke ekonomisinin daha iyi olacağını düşünenlerin oranı %23,3 iken ekonominin düzelmeyeceğini düşünenlerin oranı %76,7. Toplumun %76,7’si, “Önümüzdeki bir yıl içinde Türkiye ekonomisinin daha iyi olacağını düşünüyor musunuz?” sorusuna “Hayır” yanıtını veriyor.
- Ak Parti seçmeninin %55,2’si ile MHP seçmeninin %55,5’i de ekonominin önümüzdeki bir yıl içinde iyiye gitmeyeceğini düşünüyor.
- Muhalif seçmenlerdeki ekonomik umutsuzluk ise %90’lar seviyesinde.
- Ekonomik karamsarlığı en yüksek grup ise eğitimli gençler.
- Acilen çözülmesi gereken ilk 10 sorun listesinin ilk 2 sırasındakiler dahil olmak üzere 5’i doğrudan ekonomiyle ilgili. Toplumun %54,1’i, “Sizce Türkiye’nin acilen çözülmesi gereken en önemli iki sorunu nedir?” sorusuna “ekonomi” cevabı veriyor. Toplumun %27,9’u ise, yine aynı soruya “enflasyon, hayat pahalılığı ve zamlar” yanıtını veriyor.
Eğer adil bir gelir dağılımı sağlanabilmiş olsaydı, yahut en azından gelir dağılımındaki eşitsizlik yıllar bazında azalıyor olsaydı ve bu suretlerle yoksulluk azaltılabilmiş olsaydı, bugün ülkemizde ekonomik umutsuzluğun had safhada olmayacağı pek tabii söylenebilirdi.
Türkiye Neler Yapabilir?
Dünya Bankası’nın küresel çapta sunduğu çözüm önerilerinin, Türkiye için de geçerliliğini koruduğu söylenebilir. Ancak bunlarla sınırlı kalmayarak Türkiye’nin istikrarlı ve sürdürülebilir politikalar geliştirmesi ve bu politikalar çerçevesinde planlı aksiyonlar da alması gerekiyor:
Türkiye’de gelir eşitsizliğini azaltmak için daha kapsayıcı ekonomik politikalara ihtiyaç var. Zenginler ile fakirler arasındaki uçurumun kapatılması, işçilerin milli gelirden aldığı payın artırılması ve düşük gelirli kesimlere yönelik sosyal yardımların genişletilmesi büyük önem taşıyor. Orta sınıfın gelir pastasındaki payının artırılması, toplumsal refahın artmasına katkı sağlabilir. Eğitim, sağlık ve altyapı yatırımları ile orta sınıfın ekonomik olarak daha güçlü hale getirilmesi, toplumsal dengeyi sağlamada kritik rol oynuyor.
Sonuç olarak, Dünya Bankası’nın 2024 Yoksulluk, Refah ve Gezegen Raporu’nda yoksulluğun ve küresel gelir eşitsizliğinin sadece ekonomik bir sorun olmadığı, aynı zamanda toplumsal istikrarı ve sürdürülebilir kalkınmayı tehdit eden bir mesele olduğu açıkça vurgulanıyor. Türkiye’de yoksulluğun ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin artışı, bu küresel sorunun en acımasız örneklerinden birini teşkil ediyor. Artan yoksulluk; zengin kesimin kaçamadığı toplumsal huzursuzluklar, altyapı sorunları ve çevre krizlerine yol açarken, refahın dar bir zümreye yoğunlaşmasının sonuçları ise toplumun bütününü etkiliyor. Gelir adaletsizliği, yalnızca yoksulların değil, en zenginlerin de yaşam kalitesini tehdit eden bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.
Toplumun daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için kapsayıcı politikalarla yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini azaltmak zaruri; aksi takdirde, sosyal ve ekonomik dengeler bozulmaya devam edecek, toplumsal huzursuzluklar giderek derinleşecek ve “toplumsal cinnet” kaçınılmaz olacak.
Kaynaklar
[1] https://www.worldbank.org/en/publication/poverty-prosperity-and-planet , Erişim Tarihi: 18.10.2024.
[2] https://www.turkis.org.tr/turk-is-eylul-2024-aclik-ve-yoksulluk-siniri/.
[3] https://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2023/12/ASGARI-UCRET-2024-RAPOR.pdf , Erişim Tarihi: 18.10.2024.
[4] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yoksulluk-ve-Yasam-Kosullari-Istatistikleri-2023-53841. , Erişim Tarihi: 18.10.2024.
[5] https://data.worldbank.org/indicator/SI.POV.GINI?most_recent_year_desc=true , Erişim Tarihi: 18.10.2024.
[6] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Gelir-Dagilimi-Istatistikleri-2023-53840&dil=1 , Erişim Tarihi: 18.04.2024.
[7] https://www.imf.org/en/Blogs/Articles/2020/11/30/how-the-rich-get-richer , Erişim Tarihi: 18.10.2024.
[8] https://www.toplum.org.tr/wp-content/uploads/2024/10/Toplum-2024-Toplum-Calismalari-Enstitusu.pdf , Erişim Tarihi: 18.10.2024.