Ekonomik büyümenin temel kaynağı nedir sorusu makro iktisadın temel inceleme alanlarından bir tanesini oluşturmaktadır. Konuyla ilgili ortaya atılan pek çok teori, sermaye haricinde teknolojik gelişmeler ve kurumlar gibi başka faktörlerin ekonomik büyümedeki esas etken olduğunu iddia etmiştir. Ne var ki; yapılan pek çok ampirik çalışma sabit sermaye oluşumu ve ekonomik büyüme arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye, özellikle son dönem baz alındığında, kıyas ülkelere göre sabit sermaye oluşumu konusunda başarılı bir grafik sergilemiş fakat onlar kadar sürdürülebilir ekonomik büyüme elde edememiştir. Yapılan sektörel bazlı analizler son yirmi yılda Türkiye ekonomisinin sektör yapısının gelişmiş ülkelere benzemekten uzaklaştığını göstermektedir. Söz konusu analizler, son dönemde ekonomi yönetiminde yapılan yanlış tercihlere işaret etmektedir.
Ekonomik düzeyi anlamak için kullanılan ölçütlerden birisi olan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) belirli bir dönem içinde, bir ekonomide üretilmiş nihai mal ve hizmetlerin piyasa değeridir. GSYİH’nin farklı hesaplama yöntemleri olmasına karşın harcama yöntemi kullanılarak yapılan hesaplamanın alt kalemlerinden bir tanesi sabit sermaye oluşumudur. Gayri safi sabit sermaye oluşumunun[1] tutar ve oran olarak yüksek düzeylerde bulunması ekonominin iyi yolda olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilir. 1970-2022 yıllarını kapsayan ülkelerin sabit sermaye oluşumunun GSYİH içerisindeki payları dikkate alındığında, sermaye oluşumunun ekonomik performans açısından önemli olduğu ancak tek başına yeterli olmadığını göstermektedir. Yakın tarihte önemli ekonomik aşamalar kaydeden Çin, Güney Kore, Singapur gibi ülkelerin tamamının GSYİH’lerinin içerisinde sabit sermaye oluşumunun payı, dünya ortalamasının çok üzerindedir. Buna karşılık Nijerya, Liberya gibi ülkeler oran olarak dünya ortalamasının üzerinde sabit sermaye oluşumu sağlasalar bile önemli bir ekonomik aşama kaydedememiştir.
Türkiye ise dünya ortalamasına yakın bir performans sergilemektedir. ‘’Ekonomik Büyümemiz Hakkında Yanılsamalar ve Gerçekler’’ başlıklı yazımda, 2000 senesi itibarıyla Türkiye’yle aynı gelir grubunda yer alan ülkelerin kişi başına düşen GSYİH’lerindeki büyümeyi karşılaştırmıştım. Türkiye, 22 ülke arasında 12.sırada yer alırken ilk üç ülke sırasıyla Estonya, Çekya ve Polonya olmuştu. Bu üç ülke ile Türkiye arasında sabit sermaye oluşumu oranı bakımından önemli bir fark bulunmamaktadır. Buna karşılık kişi başına düşen GSYİH dikkate alındığında Türkiye’yle bu ülkeler arasında önemli ekonomik performans farkı olduğu görülmektedir. Belirtmek gerekir ki; yakaladığı büyüme oranı açısından 22 ülke arasında 12.sırada bulunan Türkiye, sabit sermaye oluşumunun oranı dikkate alınarak bir sıralama yapıldığında 3. sıraya yükselmektedir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, bu üç ülke de üst gelir grubuna geçmeyi başarabilmiştir.
Kaynak: Dünya Bankası, Birleşmiş MilletlerÜst gelir grubuna mensup ülkelerde, hizmet sektörü ekonomik aktivitelerin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Buna karşılık gelir güzeyi düşük gruplara doğru gidildikçe hizmet sektörünün ekonomi içerisindeki ağırlığının azaldığı ve tarım sektörünün ağırlığının arttığı görülmektedir.
Bununla beraber gelir gruplarının sektörel kompozisyonlarında zaman içerisinde meydana gelen değişimi görmek, dünyada ekonomik açıdan yaşanan dönüşümün anlaşılabilmesi açısından önemlidir. 2000-2022 arası dönemde gelir gruplarına göre ülkelerin sektörel bazda yaşadığı değişime bakıldığında düşük gelir grubu hariç diğer bütün gelir gruplarında hizmetler sektörünün ağırlığı artmaktadır. Buna karşılık sanayi sektörünün ağırlığı yüksek gelir grubuna mensup ülkelerde azalırken diğer gelir gruplarında sınırlı bir artış göstermektedir.
2000-2022 seneleri arasında Türkiye’de ise hizmetler sektörünün GSYİH içerisindeki payı düşerken sanayi sektörünün payı artış göstermiştir. Bu değişimle Türkiye, yüksek gelir grubuna mensup ülkelerin ekonomik sektör kompozisyonundan uzaklaşmaktadır. Bununla beraber, Türkiye’nin hizmetler ve sanayi sektörü verilerinde yaşadığı değişim, zaman içerisinde üst gelir grubuna geçen ülkelerde gözlenen değişime de ters bir görüntü içermektedir. Söz konusu ülkelerin tamamında hizmetler sektörü zaman içerisinde ağırlığını artırmış buna karşılık sanayi sektörünün ağırlığında düşüş yaşanmıştır.
Yansıtılan bu genel görüntüye karşılık Türkiye’nin ekonomik faaliyetlerinin yoğunlaştığı alanları bir kademe detaylandırmak, oluşan tablonun anlaşılması açısından faydalı olabilir. Bu noktada Türkiye’nin ihracat sepetinde yer alan ürünlere ilişkin veriler inceleme konusu yapılmıştır. Türkiye’nin ihracat sepetinde yer alan ürünlerin dünya pazarındaki payı, Türkiye’nin kabiliyet geliştirdiği alanların ve yoğunlaştığı ekonomik sektörlerin bir göstergesi olarak kabul edilmiştir.
Türkiye’den ihraç edilen ürünlerin sektörel bazda dünya pazarından aldığı payı ve zaman içerisindeki değişimine bakıldığında; Türkiye, üst gelir grubundaki ülkelerden iki noktada ayrışmaktadır. Birincisi, Türkiye’nin dünya pazarında en çok paya sahip olduğu üç sektör tekstil, ana metal ve doğal taş sektörleridir. Buna karşılık üst gelir grubuna mensup ülkelerin genel olarak elektronik, makine, kimyasal ve taşıt sektörlerinde dünya pazarını domine ettiği görülmektedir. İkinci olarak, zaman içerisinde sektörlerin dünya pazarından aldığı payın değişimi incelendiğinde de Türkiye’nin ayrışan bir tablo çizdiği görülmektedir. Söz konusu dönemde Türkiye’nin dünya pazarında ağırlığını en çok artırdığı üç sektör sırasıyla ana metal, taşıt ve doğal taş sektörleri şeklinde olmuştur. Buna karşılık aynı dönemde orta-üst gelir grubundan üst gelir grubuna geçmeyi başarabilmiş ülkelerin neredeyse tamamında elektronik, makine ve kimyasallar ağırlığını en çok artıran sektörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Yalnızca orta-üst gelir grubunda bulunan Çin’in tekstil sektöründe önemli bir ağırlığı bulunmaktadır.
Sonuç olarak, yapılan çalışmalar ve bu yazıya konu edilen analizler, sermayenin ekonomik büyüme için gerekli olduğunu ancak tek başına yeterli olmadığını göstermektedir. Ne var ki; Türkiye özellikle son dönemde, ekonomik büyüme için gerekli olan sabit sermaye oluşumu konusunda pozitif bir tablo ortaya koymuştur. Buna karşılık ekonomik aktivitelerin yoğunlaştığı alanlar bakımından ekonomik anlamda önemli aşamalar kaydeden ülkelerden farklılaşmaktadır. Buna ek olarak, gelişmiş ülkelerin ekonomik aktivitelerinin yoğunlaştığı belirli sektörler bulunmaktadır. Türkiye, sektörel anlamda üst gelir grubuna mensup ülkelerden de ayrışan bir tablo ortaya koymaktadır. Söz konusu tercihler Türkiye’nin ekonomik performansına da yansımıştır. Türkiye, diğer ülkelerle kıyaslandığında kaynak ayırdığı oranda büyüyememiştir ve hala orta-üst gelir grubunda bulunmaktadır. Yapılan bu analizler, son dönemde ülkemizde kaynakların etkin kullanılmadığına işaret etmektedir.
Kaynak
[1] Gayri Safi Sabit Sermaye Oluşumu (GSSSO), aynı zamanda “yatırım” olarak da adlandırılır. Üretilen varlıkların edinimi (kullanılmış varlıkların alımları da dahil olmak üzere), bu varlıkların üreticiler tarafından kendi kullanımları için üretilmesi ve elden çıkarmalar düşüldükten sonra elde edilen değerdir (OECD).