Türkiye’de Girişimciliğin Hukuki Alt Yapısı: Gerçekler ve Öneriler

İnovasyon (yenileşim) ve girişimcilik ekonomik büyümenin ve istihdam yaratmanın en önemli unsurları arasında sayılmaktadır.

İnovasyon (yenileşim) ve girişimcilik ekonomik büyümenin ve istihdam yaratmanın en önemli unsurları arasında sayılmaktadır. Sahip oldukları piyasa değerleri ve hasılat rakamları ile dünyanın en büyük şirketleri arasında yer alan Apple, Google, Amazon, Tesla, NVDIA gibi şirketlerin girişim şirketi olarak kurulmuş olduğu ve girişim şirketi olarak yatırım almış oldukları dikkate alındığında, inovasyon ve girişimciliğin bütün ekonomiler bakımından önemi daha net anlaşılmaktadır (NVCA 2023).

Girişimciliğin Türkiye serüveninin ise maalesef emsal aldığımız ülkeler kadar başarılı olmadığını söylemek mümkündür. Son dönemde Getir, Trendyol, Peak Games, Insider, Dream Games gibi “unicorn” (girişimcilik ekosisteminde piyasa değeri 1 milyar ABD dolarını geçen şirketler için kullanılmaktadır) ve “decacorn” (girişimcilik ekosisteminde piyasa değeri 10 milyar ABD dolarını geçen şirketler için kullanılmaktadır) olarak nitelendirilen girişimler çıkarmış olmamıza rağmen, girişimcilik Türk iktisat tarihinde önemli bir yer tutmamıştır.

Bu durumun toplumsal ve iktisadi sebeplerinin yanı sıra  hukuk sisteminden kaynaklanan sebepleri de bulunmaktadır. Burada kastedilen hukuk sistemi, yürürlükte bulunan kanunları, düzenlemeleri ve bunların uygulamalarını ifade etmektedir. Bununla birlikte, kavramsal olarak hukuk sisteminin bütün bunlardan çok daha fazlası olduğunu belirtmek gerekir. Anayasal sistem, hukukun üstünlüğü, yargının teşkilatlanması ve etkinliği gibi hukuk sisteminin içerisinde olan  birçok kavram da hukuk sisteminin unsurları olarak ülkedeki yatırım atmosferini ve girişimcilik davranışlarını çok yakından etkilemektedir. Adalet sisteminin işlemediği, mahkemelerine güven olmayan, hukuki belirsizliğin yüksek seviyede olduğu, hukuk kurallarına saygının olmadığı bir ülkede girişimciliğin gelişmesini, ekonomik büyümeye katkı sağlamasını ve istihdam yaratmasını beklemek mümkün olmayacaktır.

Türk Hukuku Fikri Hakları Koruyor mu ?

Girişim şirketlerinin faaliyet konusunu baskın çoğunlukla teknoloji oluşturmaktadır[1]. Bu ya girişim şirketinin teknoloji alanında yazılım veya donanım gibi bir çıktı üretmesi ya da şirket faaliyetleri açısından teknolojinin dönüştürücü etkisinden yararlanılması şeklinde söz konusu olmaktadır. Bu durumun neticesi olarak ise fikri ve sınai hakların korunmasına ilişkin sistem ve hukuki düzenlemeler girişimciliğin temel meselelerinden biri haline gelmektedir.

Türkiye’de marka, patent, endüstriyel tasarım gibi sınai mülkiyete konu haklar bakımından 2016 yılında kabul edilen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile modern bir sistemin uygulama alanı bulduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte, özellikle yazılımların korunması bakımından hukuk sistemimizin günceli yakalayamadığını söylememiz gerekir. 5846 Sayılı ve 1951 tarihli Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ilim, edebiyat, musiki, güzel sanatlar ve sinema eserleri üzerindeki hakların korunması ve düzenlenmesi için yapılmış bir düzenleme iken sonradan yapılan ilavelerle yazılımları da kapsar hale getirilmiştir.

Sonradan yapılan bu ilavelerin yeterli olmadığını, yazılımların ticari ve endüstriyel tarafını ve geleneksel fikir ve sanat eserlerinden farklılaşan dijital ve dinamik yapılarını göz ardı eden FSEK’nin yazılımların korunmasında yetersiz kaldığını ifade etmek gerekir. FSEK ayrıca, yazılımın sadece belirli kısımlarını koruyabilmekte, bu da yazılımın bütünlüğü ve işlevselliğinin tehlikeye atılmasına sebebiyet vermektedir. Bu noktada, tartışmaya açtığımız hususun yazılımların eser olarak korunması olmadığını, patentin yazılımın korunması bakımından elverişli olmadığı kanaatinde olduğumuzu da belirtmek gerekir. Bununla birlikte, Türkiye bakımından yazılımların korunması için daha özel ve kapsamlı bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. Yeni bir düzenleme, yazılımın kod yapısını, algoritmasını ve sahip olduğu yenilikçi fikirleri koruyacak şekilde tasarlanmalı ve teknolojik gelişmelere karşı esnek olmalıdır. Böyle bir düzenleme, yazılım geliştiricilerin haklarını daha etkin bir şekilde koruyacak ve yazılım sektöründe inovasyonu teşvik edecektir.

Girişimciliğin Finansmanı Bakımından Hangi Düzenlemelere İhtiyaç Var ?

Girişimciliğin finansmanı, banka kredisi, borçlanma gibi geleneksel finansman yöntemlerinden ayrışmakta ve kendine özgü özellikler göstermektedir. Bu yönüyle, geleneksel finansmanda söz konusu olan sözleşme tipleri, kreditör davranışları, hukuki ve finansal ilişkiler girişimciliğin finansmanında geçerliliğini yitirmektedir.

Girişimciliğin finansmanının kendine özgü, yüksek risk ihtiva eden, yaratıcı yapısı hukuk sistemi bakımından önemli zorluklar içermektedir. Girişimciliğin finansmanında uygulanan yöntemlerin hukuk sisteminde herhangi bir karşılık bulamaması veya hukuk sisteminin bu yöntemlere engel olması, girişimcilik ve dolayısıyla inovasyon açısından olumsuz tesirler doğuracaktır. Bu ise girişimcilerin, hukuki alt yapısı girişimciliğin finansmanına elverişli olan başka ülkelere taşınmasına sebebiyet verecektir.

Girişimciliğin finansmanı bakımından Türkiye’nin büyük bir mesafe kat etmiş olduğunu belirtmek gerekir. 27 Ekim 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kitle Fonlaması Tebliği ile paya ve borçlanmaya dayalı kitle fonlanmasının hukuki alt yapısı oluşturulmuş ve bu alandaki önemli bir boşluk giderilmiştir. Kitle Fonlaması Tebliği’nin eleştiriye açık yönleri olsa da kısa sürede önemli bir başarı göstermiştir. 2022 yılında kitle fonlaması sistemi ile 60 girişim şirketi için 250 milyon TL, 2023 yılında ise 59 girişim şirketi için 20,6 milyon USD sermaye toplanmıştır[1]. Küresel muadillerine göre son derece düşük olan bu rakamların sistemin Türkiye’de uygulanması açısından önemli bir başarı olduğunu değerlendiriyoruz. Kitle fonlamasına ilave olarak, Türkiye kamu ve üniversite teşvikleri ile kuluçka merkezleri konusunda da önemli bir başarı göstermektedir. 1980’lerden beri ülkemizde gündemde olan teknoloji geliştirme bölgeleri ve kuluçka merkezleri, girişimciliğin finansmanı bakımından kamunun kullandığı en önemli araçlar haline gelmiştir.

Kitle fonlaması ve teknoloji geliştirme bölgelerinde gösterilmiş olan bu görece başarının girişim sermayesi finansman modelinde gösterildiğini söylemek ise mümkün değildir. Girişim sermayesi finansman modeli, girişimciliğin finansmanı bakımından tüm dünyada en yaygın olarak kullanılan model olarak ön plana çıkmaktadır. Bu modelin uygulanması açısından en önemli sözleşme tiplerinden biri ise borç sermaye karması nitelikte olan paya dönüştürülebilir tahvillerdir. Paya dönüştürülebilir tahviller çeşitli yönleriyle kredi, çeşitli yönleriyle de pay karşılığı yatırıma benzemekte ancak her ikisinin de özelliklerini tam olarak göstermemektedir. Bu sistemde girişim şirketine ödenen para belirli bir süre borç olarak takip edilmekte ancak sözleşme ile belirlenmiş olan bir işlemin (yatırım alınması vb.) gerçekleşmesi ile birlikte verilen borç paya çevrilmektedir.

Paya dönüştürülebilir borçlanma senetleri hem girişimciler hem yatırımcılar bakımından önemli avantajlar sağlamaktadır. Girişimci ve yatırımcı bakımından  sağlamış olduğu esneklik, hisse devrine göre maliyetinin düşük olması, erken aşama girişim şirketlerinin değerinin hesaplanmasına ilişkin teknik ve finansal imkansızlıklar dikkate alındığında bu tür sözleşmelerin önemli bir avantaj sağladığını belirtmek gerekir.

Türkiye dışındaki uygulamalara baktığımızda, pratiklik sağlanması, yatırım süreçlerinin daha verimli ve standart hale gelmesi, işlem maliyetlerinin azaltılması maksadıyla çeşitli kurumlar tarafından tip nitelikte olan paya dönüştürülebilir borçlanma sözleşmeleri tasarlanmıştır. SAFE (Simple Agreement for Future Equity – Gelecekteki Paya Dayalı Finansman), KISS (Keep It Simple Security) gibi standart sözleşmeler bu anlamda örnek olarak gösterilebilecektir.

Türk hukukunda, yukarıda açıklamış olduğumuz paya dönüştürülebilir borçlanma araçlarına şeklen benzeyen çeşitli kurumlar bulunmaktadır[2]. Bununla birlikte, bu kurumların işlevsel olarak girişim ekosisteminin beklentilerini karşıladığını söylemek mümkün değildir. Türk hukukunda paya dönüştürülebilir tahvil ihracı çok sıkı şekil şartlarına, kapsamlı düzenleme ve denetime tabi[3] olmasına ilave olarak  teknik zorluklar ve yüksek maliyetler içermektedir. Bu da paya dönüştürülebilir tahvillerden beklenen hız ve ucuzluk kriterlerinin ortadan kalkması ve uygulamada paya dönüştürülebilir tahvillerin hiç denecek kadar az kullanılması sonucunu doğurmaktadır.

Devletin Girişimcilere Karşı Yükümlülükleri

Türkiye, girişimciliğin desteklenmesi için önemli miktarda kaynak ayırmakta ve bu konuda önemli çalışmalar yapmaktadır. Bununla birlikte, devletin aktif olarak yapmış olduğu bu faaliyetlere ilaveten, girişimcilik için elverişli bir ekosistem oluşturma yükümlülüğünün bulunduğundan da bahsetmek gerekir. Bu kapsamda devletin girişimciliği aktif olarak desteklemek kadar girişimciliğin önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin yükümlülükleri de bulunmaktadır. Global Entrepreneurship Monitor (Küresel Girişimcilik Endeksi)[4] verilerine göre Türkiye sahip olduğu 4.2 girişimci endeks notuyla “B” kategorisinde yer alarak birçok ülkenin gerisinde kalmaktadır.

Yazılımların korunması bakımından yeni bir kanun çalışması yapılmasının Türk hukuk sisteminin önceliklerinden biri olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca, girişim şirketlerinin daha kolay kurulması, bürokrasiye boğulmadan daha esnek düzenlemeler içerisinde faaliyette bulunması, girişimciliğin finansmanı bakımından uygun hukuku alt yapının kurulması gibi düzenlemeleri içeren bir girişimcilik kanununun, girişimciliğin önündeki yasal engellerin kaldırılması bakımından işlevsel olacağını değerlendiriyoruz.

Notlar

[1] Teorik olarak girişim şirketinin faaliyet konusunun teknoloji olmak zorunda olmadığını ancak girişim şirketinin tanımsal bir unsuru olarak kabul edilen yüksek büyüme potansiyelinin ancak teknoloji girişimleri bakımından söz konusu olabileceğini belirtmek gerekir.

[2] TTK m. 504 anonim şirketlerin değiştirilebilir tahvil çıkarabileceğini açıkça düzenlemektedir. Şarta bağlı sermaye artırımını düzenleyen TTK m. 463 ise, yeni çıkarılan tahviller veya borçlanma araçları nedeniyle, şirketten veya topluluk şirketlerinden alacaklı olanlara, esas sözleşmede değiştirme veya alım haklarını kullanmak yoluyla yeni payları edinmek hakkı sağlamak suretiyle, sermayenin şarta bağlı artırılabileceğini düzenlemektedir. SPK m. 18/9 doğrudan paya dönüştürülebilir tahvillere atıf yapmaktadır.

[3] Bu düzenlemelere uygun olarak çıkarılmayan bir paya dönüştürülebilir tahvilin izinsiz kredi işlemi olarak sayılma riskine ilave olarak TCK m. 241 kapsamında tefecilik suçunu oluşturması riski söz konusu olduğunu belirtmek gerekir.

[4] Küresel girişimcilik endeksi, ülkeler hakkında girişimcilik açısından gerekli olan çevresel etkenleri dikkate alarak girişimcilik notu hazırlayan bir inisiyatiftir.

Kaynakça

National Venture Capital Association (2023). NVCA 2023 Yearbook. s. 11. https://nvca.org/nvcayearbook/ (e.t. 22.08.2024).

Startup Watch (2024). Turkish Startup Ecosystem. 2023 Year In Review, v. 1.4. s. 3 https://startups.watch/reports

Dipnotlar

[1] Startup Watch (2024). Turkish Startup Ecosystem. 2023 Year In Review, v. 1.4. s. 3 https://startups.watch/reports