Türkiye’nin Hava(sı) Nasıl? Kirlilikte Son Durum ve Temiz Bir Nefesin Zorlukları

Türkiye'nin çevre sorunları, hızlı kentleşme, sanayileşme, nüfus artışı ve doğal kaynakların aşırı kullanımı gibi çeşitli etkenler nedeniyle giderek karmaşık bir yapıya bürünmektedir.

Türkiye’nin çevre sorunları, hızlı kentleşme, sanayileşme, nüfus artışı ve doğal kaynakların aşırı kullanımı gibi çeşitli etkenler nedeniyle giderek karmaşık bir yapıya bürünmektedir. Bu sorunlar, hem yerel hem de küresel düzeyde ciddi etkiler yaratabilecek başlıca alanlarda toplanabilir: hava kirliliği, su kaynaklarının miktar ve kalite açısından azalması, toprak kirliliği ve erozyon, atık yönetimindeki yetersizlikler, biyolojik çeşitliliğin kaybı, iklim krizi, kuraklık ve deniz kirliliği. Bu çevresel zorluklar, sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelecek için acil çözümler gerektiren öncelikli sorunlar olarak öne çıkmaktadır.

Türkiye’de hava kirliliği:  Hava kirliliği özellikle büyükşehirlerde ve sanayi bölgelerinde önemli bir sorun olarak öne çıkıyor. Sanayi tesislerinin yoğunluğu, yüksek araç trafiği, kömür ve düşük kaliteli yakıt kullanımının yaygın olması, kirliliğin başlıca kaynakları arasında yer alıyor. Bu faktörler, özellikle kent merkezlerinde ve nüfus yoğunluğunun fazla olduğu bölgelerde hava kalitesinin hızla bozulmasına neden oluyor. Özellikle kış aylarında ısınma amaçlı kullanılan yakıtlar, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yoğun nüfuslu kentlerde hava kalitesini düşürüyor ve ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor.

134 ülkeden 7.812 şehirdeki PM 2.5 hava kalitesi verileri sunan 2023 Dünya Hava Kalitesi Raporu’na göre Türkiye, hava kirliliği sıralamasında 44. sırada yer almaktadır. Avrupa bölgesi baz alınarak yapılan sıralamada ise Türkiye 43 ülke arasında 5. sırada yer alıyor. Rapor, Türkiye’deki havası en kirli şehirlerin başında Iğdır ve Osmaniye’nin yer aldığına işaret ediyor. Iğdır, PM 2.5 değeri açısından Türkiye’de en yüksek hava kirliliğine sahip şehir olup Ocak ayında dünyanın en kirli havasını soluyan kentlerden birisi olarak kayda geçmiştir. Türkiye’nin 2023 yılı boyunca PM 2.5 ortalaması, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği limitin yaklaşık 4 katına çıkmıştır. Avrupa’daki en kirli hava kalitesine sahip 15 şehrin de listelendiği raporda Türkiye’den 7 şehir bulunuyor. Bu şehirler, genellikle PM 2.5 gibi hava kirleticilerinin yüksek seviyelerde bulunduğu bölgelerde yer alıyor ve çoğunlukla sanayi faaliyetleri, yoğun trafik ve ısınma yöntemleri gibi faktörlerden etkileniyor. Bu şehirler, çevresel ve sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır.

Şekil 1. 2023 yılı için ülkelerin PM 2.5 Yıllık Ortalaması (µg/m³)
Kaynak: IQ, World Air Quality Report, 2023.

Şekil 2. Avrupa’nın Havası En Kirli Şehirleri
Kaynak: IQ, World Air Quality Report, 2023.

Iğdır, Türkiye’nin doğusunda yer alan ve 200 bin civarında nüfusa sahip bir şehir olmasına rağmen, son yıllarda hava kirliliği açısından önemli bir problemle karşı karşıya kalmakta ve şehirdeki hava kirliliği son beş yılda kronikleşmiş durumdadır. Bu durum, özellikle kış aylarında şehrin havasının kirli olmasının sağlık üzerinde ciddi etkiler doğurduğunu göstermektedir. Öyle ki; yapılan bir araştırmaya göre, Iğdır’da kışın bir gün geçirmek 40 sigara içmeye denk gelmektedir. 2021 Dünya Hava Kirliliği Raporu, Iğdır’ı Avrupa bölgesindeki havası en kirli şehir olarak belirlemiştir. Bu, uzun yıllar boyunca kömür ve odun gibi katı yakıtlarla ısınan Iğdır’da, şehir halkının hava kirliliğini azaltmak amacıyla doğalgaza geçiş yapmalarına rağmen bu sorunun hâlâ devam ettiğini ortaya koymaktadır. 2017 yılında doğalgaz altyapısının tamamlanmış olması, şehirdeki hava kirliliği sorununu çözme konusunda umulan sonuçları vermemiştir. 2023 raporları Iğdır’da hava kirliliği sorununun çözülemediğini göstermektedir. Çevre mühendisleri ve uzmanlar, Iğdır’daki hava kirliliği sorununun temelinde, katı yakıtlar ve trafik kaynaklı gaz kirleticilerinin yanı sıra, partikül maddelerin de önemli bir rol oynadığını belirtmektedir. DSÖ’nün hava kirliliği ile ilgili belirlediği sınır değerler, şehirdeki katı yakıt ve trafik kaynaklı kirleticilerin seviyelerinin altında olmasına rağmen partikül madde oranlarının yüksekliği önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Partikül maddeler, özellikle PM 10 ve PM 2.5 olarak tanımlanan ince parçacıklar, akciğerlerden geçerek kana karışabilmekte ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Kanserojen etkilerinin yanı sıra bu parçacıklar, kalp-damar hastalıkları, solunum yolu hastalıkları ve hatta erken ölüme neden olabilmektedir. Iğdır’da partikül maddeler kaynaklı hava kirliliğinin yüksek olmasının nedenleri ise şehirdeki coğrafi ve meteorolojik koşullarla ilişkilidir. Şehir, çevresindeki dağlar ve yüksek araziler nedeniyle hava sirkülasyonunun sınırlı olduğu bir bölgede yer almaktadır. Bu durum, kirli havanın yer yer birikmesine ve kirliliğin yoğunlaşmasına yol açmaktadır. Şehir halkı, hava kirliliği sorununu çözebilmek amacıyla Iğdır’ın güneyinde, Ağrı Dağı’nın eteklerinde yer alan yüksek arazilere taşınmak gibi çözümler önermektedir. Bu bölgeler, daha temiz hava ve daha iyi bir yaşam kalitesi sunabilecek potansiyel alanlar olarak görülmektedir.

Türkiye’de Hava Kirliliğinin Başlıca Nedenleri

  1. Sanayi Tesisleri ve Enerji Üretimi: Sanayi tesisleri ve enerji üretimi, Türkiye’de hava kirliliğinin en önemli nedenlerinin başında gelmektedir. Özellikle Marmara ve Ege bölgelerindeki sanayi bölgesinde faaliyet gösteren fabrikalar, yüksek miktarda kirletici maddenin atmosfere salınmasına neden olmaktadır. Örneğin, İstanbul ve Kocaeli gibi sanayi bölgelerinde bulunan otomotiv, çimento, tekstil ve kimya sanayisi tesisleri, yüksek miktarda kükürtdioksit (SO₂), azotoksit (NOₓ) ve partikül madde (PM) yaymaktadır. Bu kirleticiler, hava kalitesinin bozulmasına, asidik yağmurlara ve solunum yolu hastalıklarının artmasına yol açmaktadır. Fosil yakıtların kullanıldığı enerji üretiminde, kömürle çalışan termik santrallerin yaydığı kükürtdioksit (SO₂), karbonmonoksit (CO) ve partikül madde (PM) gibi zararlı kirleticiler, hava kalitesini ciddi şekilde bozar. Bu kirleticiler, çevresel ve sağlık sorunlarına yol açarak toplum sağlığını ve ekosistemleri tehdit etmektedir. Ayrıca, bu tesislerin konumlandığı yoğun nüfuslu alanlar, kirletici maddelerin daha geniş alanlara yayılmasına sebep olmaktadır. Hava kirliliği ile mücadele etmek için bu sektördeki düzenlemelerin sıkılaştırılması ve daha temiz enerji üretim teknolojilerine geçilmesi büyük önem taşımaktadır.
  2. Yoğun Trafik ve Araç Emisyonları: Büyükşehirlerde motorlu taşıt sayısının fazlalığı ve toplu taşıma ağlarının yetersizliği, insanların özel araç kullanımına yönelmesine yol açmaktadır. Bu durum, trafik yoğunluğunu artırmakta ve araç emisyonlarıyla birlikte havaya yüksek miktarda zararlı gazlar (özellikle karbondioksit (CO₂) ve azotoksitler (NOₓ) yayılmaktadır. Trafikten kaynaklanan emisyonlar, ayrıca ozon ve partikül madde seviyelerini yükselterek solunum yolu hastalıklarını tetikleyebilir. 2023 yılında Türkiye’de trafiğe kaydedilen taşıt sayısı, bir önceki yıla göre %80,3 artışla 2 milyon 290 bin 280’e ulaştı. Aynı dönemde trafikten kaydı silinen taşıt sayısı %10,9 düşerek 31 bin 721 oldu. Bu durum, Ocak-Aralık döneminde toplam taşıt sayısında 2 milyon 258 bin 559 adetlik bir net artışa neden oldu (TÜİK, 2024). Trafiğe kaydedilen taşıt sayısındaki bu artış, insan sağlığı üzerinde doğrudan olumsuz etkiler yaratmaktadır. Daha fazla araç, özellikle fosil yakıtla çalışan taşıtlar, hava kirliliği seviyelerinin yükselmesine neden olur. Bu durum, astım, bronşit, akciğer kanseri ve kalp hastalıkları gibi solunum ve dolaşım sistemi rahatsızlıklarını artırabilir. Aynı zamanda, trafik yoğunluğu ve gürültü kirliliği, stres ve uyku bozuklukları gibi psikolojik etkiler de yaratabilir. Daha fazla motorlu taşıtın çevreye ve insan sağlığına olan etkilerini azaltmak için sürdürülebilir ulaşım yöntemleri teşvik edilmelidir.
  3. Kömür ve Kalitesiz Yakıt Kullanımı: Kış aylarında ısınma amaçlı kullanılan kömür ve kalitesiz yakıtlar, hava kirliliğinde büyük bir pay sahibidir. Özellikle düşük gelirli kesimlerin yaşadığı bölgelerde, ısınma amacıyla kalitesiz kömür ve diğer fosil yakıtlar kullanılmakta bu da kış aylarında partikül madde ve sülfür oranlarını yükselterek hava kalitesini hızla düşürmektedir. Kalitesiz yakıtların yanması sonucu salınan kirleticiler, özellikle solunum rahatsızlığı olan bireyler için ciddi sağlık riskleri taşımaktadır. Bakü’de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nda (COP29), fosil yakıtlardan çıkış yönündeki kararlılık Türkiye’nin fosil yakıtlar konusundaki tutumunda ve  iklim politikalarında kritik bir dönüm noktasıdır. Türkiye’nin 2053 Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi’ne ilişkin sunumda, Greenpeace Türkiye Program Direktörü Berkan Özyer, fosil yakıtlardan çıkış hedefinin eksikliğini eleştiren bir soruyu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a yöneltmiştir. Bakan Kurum, Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedeflerini vurguladıktan sonra, “Zaman içerisinde fosil yakıtlardan çıkış yapacağımızı ve emisyon üretmeyen enerji tesisleri kurmayı sürdüreceğimizi” ifade etmiştir. Bu açıklama, Türkiye’nin fosil yakıtlardan çıkış hedefi doğrultusunda kamuoyuna verilen ilk resmi beyan niteliğindedir.
  4. Deprem Bölgelerinde Hava Kirliliği: Depremden etkilenen kentlerde hava kirliliği, enkaz tozları ve ısınma amacıyla açıkta ateş yakılması gibi etkenler nedeniyle ulusal sınırların 2,5 katına, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kılavuz değerlerinin ise 7,5 katına ulaşmış durumdadır. Hava kirliliği, kanser, kalp-damar hastalıkları ve KOAH gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açarken aynı zamanda ruh sağlığını ve uyku düzenini olumsuz etkiliyor. Özellikle yıkılan binaların kaldırılması sırasında atmosfere yayılan toz partikülleri (PM 10 ve PM 2.5), hava kalitesini önemli ölçüde düşürmektedir. Bu tozların içerisinde asbest, ağır metaller (kurşun, cıva gibi) ve kimyasal kalıntılar bulunabilmektedir. Bu durum, solunum yolu hastalıklarının yanı sıra kanser riski gibi ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getirebilir. Toz yayılımını azaltmak için su püskürtme sistemleri kullanılmalı ve enkaz kaldırma işlemleri kontrollü ve planlı bir şekilde yürütülmelidir.

Kirliliğin Mevsimsel Değişikliklere Göre Artışı

Hava kirliliği, özellikle kış aylarında artış gösterir. Bu durum, ısınma kaynaklı emisyonların yükselmesi ve inversiyon olayı ile ilişkilidir. İnversiyon, soğuk havanın yer seviyesine yakın, sıcak havanın ise üst tabakalarda birikmesiyle kirleticilerin dağılmasını zorlaştırır. Özellikle rüzgarsız ve sisli günlerde kirli hava uzun süre bölgede kalır ve ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Hava kirliliği, başta çocuklar, yaşlılar ve solunum hastalığı olan bireyler olmak üzere herkesi etkileyerek solunum yolu enfeksiyonları, astım, KOAH ve akciğer kanseri riskini artırır, ayrıca kalp-damar hastalıklarına yol açabilir. Çevresel açıdan bakıldığında, kirleticiler asit yağmurlarına neden olarak orman ekosistemlerini, tarım alanlarını ve su kaynaklarını tehdit eder, toprağın verimliliğini düşürür ve biyoçeşitliliği olumsuz etkiler. Ekonomik olarak ise hava kirliliği, artan sağlık harcamaları, iş gücü kaybı ve azalan tarımsal verimlilik gibi sorunlarla ülkelere ciddi maliyetler yükler.

Kirliliği Azaltmak İçin Atılan Adımlar

Türkiye’de hava kirliliğini azaltmak amacıyla çeşitli önlemler alınmaktadır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile büyükşehir belediyeleri, hava kalitesini izlemek ve azaltmak için projeler yürütmektedir. Son yıllarda, özellikle enerji üretiminde yenilenebilir enerjiye geçişin hızlandırılması, toplu taşıma projelerinin genişletilmesi ve düşük emisyon bölgelerinin oluşturulması gibi önlemler hayata geçirilmektedir. Buna ek olarak, sanayi bölgelerinde filtre sistemlerinin kurulması ve denetimlerin sıkılaştırılması hava kirliliğinin azaltılmasında önemli adımlar olarak öne çıkmaktadır. Özellikle, Türkiye’nin büyükşehirlerinde hava kirliliği, başta sanayi faaliyetleri, ulaşım ve ısınma amaçlı kullanılan yakıtlar olmak üzere birçok kaynaktan etkilenmektedir. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yoğun nüfuslu kentlerde, kirlilik düzeylerinin artması, halk sağlığı açısından risk oluşturmakta ve çevre üzerinde kalıcı hasarlar bırakmaktadır. Bu durumla başa çıkabilmek için temiz enerji kullanımı teşvik edilmeli, araç emisyonları azaltılmalı ve halkın bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.