Washington’daki Pandomina: ABD ve Avrupa Ayrışması ve Türkiye’nin Konumu

ABD’de Trump’ın işbaşına gelmesiyle birlikte ortaya çıkan baş döndüren gelişmeler, küresel siyasetin 2025’in ilk yarısında ve devamında daha da hareketleneceği bir dönemi tetiklemiştir.

Geçmişten esintiler

ABD-Avrupa ilişkilerindeki ayrışmalar NATO’ya yansımaları itibarıyla son döneme mahsus değildir. Neredeyse kurulduğundan bu yana NATO bünyesinde hem Avrupa-Atlantik bölgesini hem de ötesini doğrudan etkileyen krizler ortaya çıkmıştır. Bu krizler, her bir dönemin kendine özgü koşulları çerçevesinde aşılabilmiş, ancak her birinin İttifak bünyesinde izler bıraktığı görülmüştür. NATO bünyesinde dayanışmayı sarsan, İttifak’ın uyarlanması sürecinde rol oynayan temel bazı krizleri kısaca anımsamakta yarar vardır.

Bu çerçevede akla gelen ilk çatlak 1956 Süveyş krizinde patlak vermiştir. İsrail’in davetiyle Süveyş kanalı ve çevresine Fransa ve İngiltere’nin yaptığı askerî müdahale üzerine zamanın SSCB lideri Kruşçev’in her iki Avrupalı ülkeye karşı nükleer kuvvet kullanma tehditinde bulunması sonrasında zamanın ABD Başkanı Eisenhower, Paris ve Londra’ya işgâl ettikleri bölgeden kuvvetlerini çekmelerini istemiştir. Bu durum, NATO bünyesinde müttefikler arası güvensizliğin gün yüzüne çıkmasına vesile olmuş; ortaya çıkan çatlak, Kanada, İtalya ve Norveç Dışişleri Bakanlarının yer aldığı “Üç Âkil Adam Komitesi”nin hazırladığı Rapor’daki tavsiyeler aracılığıyla aşılabilmiştir. Rapor, diğer hususların yanında, müttefikler arası ihtilafların istişarelere dayalı bir uzlaşı temelinde çözülmesi hedefini esas almıştır. Müttefik ülkeler, Soğuk Savaş koşulları altında kendi aralarındaki güven bunalımını aşabilmişlerdir.

NATO’nun geneline sirayet etmese de Türkiye-ABD ikili ilişkilerinde güven bunalımına yol açan ve İttifak bakımından dolaylı bir çatlak oluşturan kriz Kıbrıs meselesidir. Aralık 1963’te Kıbrıslı Rumların tedhiş örgütü olan EOKA’nın Kıbrıs Türklerine karşı giriştiği katliam üzerine İnönü Hükûmeti’nin Ada’ya askerî müdahale niyetinin ortaya çıkması ertesinde zamanın ABD Başkanı Johnson’un Başbakan İnönü’ye gönderdiği 5 Haziran 1964 tarihli mektupta, Türkiye’nin Kıbrıs’a karşı askerî operasyon gerçekleştirmesi halinde konunun ABD tarafından BM’in yanı sıra NATO Konseyi’ne de götürüleceğinin bildirilmesi Türkiye-ABD ilişkilerinin gerilmesine ve NATO’nun kolektif savunma görevinin Türk kamuoyunda sorgulanmasına neden olmuştur.

İttifak bünyesinde ortaya çıkan üçüncü büyük kriz, De Gaulle’in Fransa’yı NATO’nun bütünleşik askerî yapısından 1966’da çekmesiyle patlak vermiştir. Ülkesinin nükleer güç geliştirmesine destek sağlamada ABD’nin ayak sürümesine bağlı olarak Fransa liderinin aldığı bu karar Soğuk Savaşın iyice belirgin olduğu bir sırada NATO’nun uyumuna önemli ölçüde sekte vuran bir gelişme olmuştur. Bu krizin patlak vermesi üzerine Belçika Dışişleri Bakanının öncülüğünde kaleme alınan Harmel Raporu İttifak bünyesindeki dayanışmanın tesis olunmasında önemli bir rol oynamıştır. Fransa, NATO’nun askerî kanadına kırküç yıllık bir aradan sonra 2009’da Sarkozy işbaşındayken dönmüştür.

Türkiye’nin 1974’te Kıbrıs’a yaptığı askerî müdahale sonrasında NATO’yu etkileyen iki kriz meydana gelmiştir. Bunlardan biri 1975-1978 arasında ABD’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı silah ambargosudur. Bu ambargo, NATO’nun tarihinde bir müttefikin diğer müttefike karşı hayata geçirdiği ilk yaptırım uygulamasıdır. Ambargo kararı, Türk kamuoyunun başta ABD olmak üzere NATO’ya karşı kuşkularını artırmıştır. İttifak açısından diğer bir kriz ise, Türkiye’nin Ada’da gerçekleştirdiği harekât sonrasında Yunanistan’ın NATO’nun bütünleşik yapısından ayrılma kararıdır. Yunanistan, Türkiye’de o sırada hüküm süren askerî rejimin mutabakatıyla Ekim 1980’de NATO’nun askerî yapısına dönmüştür.

Yeni yüzyılla birlikte NATO içinde meydana gelen diğer bir kırılma, ABD’nin uluslararası meşruiyetten yoksun bir temelde Irak’a karşı 2003’te kısıtlı sayıda ülkenin yer aldığı bir gönüllüler koalisyonu refakatinde başlattığı tek yanlı askerî operasyondur. Irak operasyonu öncesinde NATO bünyesinde yapılan danışmalarda başta Fransa ve Almanya’nın başını çektiği bir grup müttefik ülke ile ABD arasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıkmış ve bu müttefik ülkelerin hiçbiri ABD’nin Irak’ı işgâl operasyonunda yer almamıştır.  Bu krizin İttifak bünyesinde belirgin izdüşümleri olmuş; bu çerçevede kriz, 2000’li yılların başında AB’nin benimsediği Avrupa güvenlik ve savunma politikasının güçlendirilmesi sürecinde önemli bir rol oynamıştır.

NATO’nun en güncel ve benzersiz iç krizi ABD’de Trump’ın yeniden iktidara gelmesidir. Trump’ın, ilk başkanlık döneminde de İttifak’ı sarsan söylem ve eylemleri ortaya koyduğu kayıtlardadır. İkinci kez daha güçlü bir oy tabanıyla işbaşına gelmesine paralel olarak ABD-Avrupa (AB) arasındaki ayrışmanın iyice su yüzüne çıkmaya başladığı görülmektedir. Örneğin, Ukrayna’daki savaşın bitirilmesine yönelik arayışında Ukrayna ve Avrupalı müttefikleri karşısına almak pahasına Rusya’yla doğrudan müzakerelere girişmesi ve Başkan Yardımcısı Vance’le birlikte Zelensky’e karşı Beyaz Saray’da sergilediği aşağılayıcı tutum,  İttifak’ın Atlantik (ABD) ve Avrupa (NATO içindeki Avrupa kanadı) arasındaki görüş ayrılığının daha da artmasına yol açmıştır. Avrupa kanadının NATO’daki görünür gerilimi yatıştırma çabalarına karşın ortaya çıkan makasın, gelecek NATO Liderler Zirvesi’ne kadar ne ölçüde kapanıp kapanmayacağı belirsizliğini halen korumaktadır.

Güncele kısa dokunuşlar

Dünya kamuoyu 21. yüzyıla yeni umutlarla girmişti. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla Soğuk Savaş bitmiş, iki eski Blok arasındaki hasmane ilişkiler son bulmuş, bloklara dayalı kutuplaşma yerini dünya çapında filizlenen işbirliği arayışı ve ağlarına bırakmıştı. Rusya dahil eski Varşova Paktı üyeleri Batılı ülke ve kurumlarla olan ilişkilerini cepheleşmeden uzak bir anlayışla yeni bir zemine oturtmaya yönelmişlerdi. Soğuk Savaş dönemine özgü devletler arası konvansiyonel tehditlere dayalı algı ve tedbirlerin yerini hemen tüm dünya toplumları için tehlike oluşturan asimetrik tehditlerle mücadele almıştı. Tehdit skalasında kitle imha silahlarının yayılması, terörizm, organize suçlar, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı, kitlesel nüfus hareketlerine dayalı düzensiz göçler gibi küresel güvenliği sarsıcı boyutları bulunan tehlikeler ön plana çıkmıştı.

Kısa ömürlü bu döneme Batı-Rusya ilişkilerinde gözlenen olumlu tablo eşlik etmiş, 1997’de NATO-Rusya Kurucu Senedi imzalanmış, 2002’de Rusya’nın eşit bir ortak olarak yer aldığı NATO-Rusya Konseyi kurulmuş, Avrupalı ülkeler Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte “barış getirisinin” nimetlerinden azamî ölçüde yararlanmaya yönelmiş ve savunmaya ayırdıkları kaynaklarda ciddi kısıtlamalara gitmişti.

Batı dünyasının lideri olan ABD, Avrupalı akranları gibi bir yandan eski hasımlarıyla ilişkilerini geliştirirken, diğer yandan yükselen güç olan Çin’in 2001 Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olması için öncülük etmiş, II. Dünya Savaşı sonrasında büyük ölçüde kendisinin tesis ettiği “kurallara dayalı uluslararası düzenin” daha da yayılmasını sağlamak üzere Çin’in küresel ekonomi-ticaret ağlarıyla bütünleşmesine kapıyı açmış, bu itibarla kendisinin başını çektiği küreselleşmeyi perçinlemekten çekinmemişti.

Bu genel tabloya rağmen yeni yüzyıl, ABD’nin üstünlüğüne dayalı küresel düzene meydan okuyan devlet ve devlet dışı aktörlerin boy göstermelerini önleyememiş, küreselleşme karşıtı akımlar ve oyuncuların sahne almasıyla birlikte “kurallara dayalı düzenin” yapı taşları birer birer dökülmeye başlamıştır.

Sırasıyla Irak (2003), Gürcistan (2008), “Arap Baharı” (2010), Libya (2011), Kırım ve Donbas (2014), Afganistan (2021) ve nihayetinde Ukrayna (2022) krizleri sadece küresel düzensizliğe hızlı bir geçişi simgelemekle kalmamış, ABD ile müttefik ve ortakları arasında tedavisi son gelişmeler ışığında giderek zorlaşan onulmaz bir yaranın ortaya çıkmasına da  vesile olmuşlardır.

Kısa aralıklarla patlak veren yeni çağın bu kriz örgüsü karşısında 2020’de düzenlenen 56. Münih Güvenlik Konferansı (MGK) “Batısızlık” (Westlesness) söyleminin ortaya atılmasına  vesile olmuş, bu Konferans’tan önce Batı’nın erozyonu karşısında “Batı ve Diğerleri” (The West and the Rest) olarak tanımlanan kavram, MGK sonrası yaygınlık kazanmaya başlamıştır.

14-16 Şubat 2025’te yapılan 61. MGK ise, özellikle ikinci Trump dönemiyle birlikte  ABD ile Avrupa ilişkilerinde  açılmakta olan makasın somut şekilde gözler önüne serildiği gelişmelere sahne olmuştur.

MGK’ye ABD adına katılan ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance’in, ABD’nin Avrupalı müttefiklerini kaba bir üslupla hedef tahtasına koyması ABD-Avrupa ilişkilerinde çok sancılı geçecek yeni bir dönemi başlatmıştır.

Son olarak Trump’ın işbaşına geldikten sonra Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşa son vermeye dönük tek yanlı yaklaşımı karşısında ABD’nin, başta Ukrayna olmak üzere müttefik ve ortaklarını dışlayacak şekilde Rusya’yla olası bir barışın koşullarını doğrudan müzakere etmeye başlaması sonrasında Fransa ve İngiltere liderlerinin Trump’la temaslarda bulunmak amacıyla Washington’a yaptıkları ziyaretlerden somut bir sonuç alınamamış, kısacası bu ziyaretlerde Trump yine bildiğini okumuştur.

İki Avrupalı liderin ziyaretini takiben Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin ABD’ye 28 Şubat 2025’te  gerçekleştirdiği son ziyaret sırasında  Trump ve Vance’in kameralar önünde Zelensky’ye karşı her türden kabalığın ötesinde yaptıkları çirkin muamele uzun bir süre dünya kamuoyunun belleğinde canlılığını koruyacak niteliktedir.

ABD liderliğinin Trump yönetimi altında kural tanımaz ve görgüsüz söylem ve davranışları,  ABD-Avrupa ilişkilerine, dolayısıyla NATO’nun geleceğine dair kaygıları güncel meseleler arasında üst sıralara taşımıştır.

2020’de MGK’da kavramsallaştırılan “Batısızlık” olgusunun, ana hatları belirmeye başlamakla birlikte  dünyayı ve bu çerçevede transatlantik topluluğu nasıl bir aşamaya sürükleyeceği irdelenmesi gerekli bir sorunsala dönüşmüştür.

NATO’nun Kuşkulu Geleceği: ‘Trump Felaketler Diyarında 2.0’

Trump’ın ilk başkanlık döneminde NATO dahil çok taraflı kuruluşlara epey mesafeyle, hatta önyargıyla baktığı kayıtlardadır. Bu çerçevede, Macron Ekim 2019’da NATO’nun “beyin ölümünü” ilân etmeden önce Trump’ın İttifak’ı “modası geçmiş” bir örgüt; AB’yi ise ekonomik-ticarî anlamda ABD’nin “düşmanı” olarak tanımladığı belleklerdedir.

AB’ye karşı %25 gümrük tarifesi uygulama kararı alan Trump, 26 Şubat’ta konuya dair beyanında “AB’nin ABD’yi mahvetmek üzere kurulduğunu” öne sürerek ABD ile AB arasında yeni bir gerilimi körüklemiştir. Kabinesine aldığı palyaço milyarder Elon Musk da ABD’nin hem BM’den hem NATO’dan çekilmesine olumlu baktığını ifadeyle, deyim yerindeyse, pişmiş aşa su katmıştır.

NATO sözkonusu olduğunda Trump, kendine özgü umursamaz ve küstah bir söylem eşliğinde ABD’nin NATO için adil olmayan ölçekte yük üstlendiğini; buna mukabil Avrupalı müttefiklerin savunma için yeterli kaynak ayırmadığını ısrarla dile getirmiş; diğer yandan belki de kaderin cilvesi olarak  Rusya’nın sergilediği saldırgan tutum karşısında, kullandığı söylemin aksine, Avrupa’da konuşlu ABD kuvvetlerinde artırmaya gitmiştir. Bu ikircikli yaklaşımın arkasında o zamanki çevresinde bulunan şimdikinden farklı yönetim kadrolarının NATO’ya Trump’a nazaran olumlu bakmaları olgusu yatmaktadır.

İlk dönemine kıyasla ikinci başkanlık görevini daha üstlenmeden Ukrayna’ya ve Avrupalı müttefiklerine karşı kullandığı tehditkâr dil, buna karşılık Putin’i müttefik ülkelere karşı  kışkırtmaya teşvik eden övgü dolu söylem kendisinin ve etrafına topladığı ekibin davranış kodlarına da yansımıştır.

Son seçimlerle birlikte fren ve denge sistemi boşalan ABD’nin Başkan Yardımcısı J. D. Vance’in Şubat 2025’de düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda Avrupalı müttefikleri aşağılayan söylemi ve bunun ertesinde hem Trump’ın hem Vance’in Zelensky’i Beyaz Saray’da hakaret yağmuruna tutmaları “Yeni ABD”nin müttefik ülkeler dahil diğer birçok ülkeye karşı çarpık bakışını açıkça ortaya koymuştur.

NATO’nun Avrupalı üyelerini karşısına almak pahasına Rusya’ya yakınlaşmak ve  Çin’e yüklenmek isteyen, bir yandan da Çin’e karşı siyasetinde Avrupa ülkelerini yanında görmeyi uman Trump’ın Haziran 2025’de Hollanda’nın ev sahipliğinde düzenlenecek NATO Liderler Zirvesi’ne kadar şapkasından ne çıkaracağını şimdiden tümüyle kestirmek güç bulunsa da, başkanlığı boyunca  üstenci tavrını değiştirmesi imkansız olan bu başkanla NATO’yu, dolayısıyla Avrupa güvenlik mimarîsini nasıl bir akıbetin bekleyebileceğini irdelemek kaçınılmazdır.

Mevcut verilerden hareket edildiğinde ABD yönetiminin, Trump’ın öngörülemezlik hâl ve hareketleri saklı kalmak kaydıyla, NATO’nun kısa-orta vadedeki geleceğini şekillendirecek belli başlı unsurları şöylece özetlemek mümkündür:

  • Elitleri hedef tahtasına koymakla birlikte kendisi de elit tabakanın mensubu olan; ancak sıradan ve donanımsız, hırsı aklının önünde giden bir açgözlü tüccar özelliğine sahip Trump ve işbaşına getirdiği ekibin, NATO’nun Avrupalı müttefiklerine karşı savunma harcamalarını artırmaları yönünde azamî baskıyı sürdüreceğine kesin gözle bakılmalıdır. Bu politikayı uygulamak için Avrupalı müttefiklerinin savunmaya Gayrı Safî Yurt İçi Hasılalarının %5’ini ayırmaları yönündeki söylemi pratiğe çevirmek isteyecektir. Avrupalı müttefiklerin savunmaya tahsis edecekleri meblağdan ABD savunma sanayi ürünlerini satın almalarına öncelik vermelerini dayatması Trump’ın davranış koduna uygun olacaktır.
  • Obama döneminde başlayıp, kendisinin ilk döneminde devam eden, Biden yönetiminin de izlediği Çin’e karşı stratejiye odaklanmak üzere ikinci döneminde Ukrayna ve Ortadoğu meselelerinde külfetin ağırlığını NATO’nun Avrupalı üyelerine yükleme çabalarını sürdürecektir.
  • Ukrayna’daki Rusya tabanlı savaşın ilk planda ateşkese, bilahare barış anlaşmasına evrilmesi sürecinde konuyu öncelikle Rusya’yla ikili çerçevede bir sonuca bağlayıp, ortaya çıkması muhtemel barış anlaşmasının uygulanmasında NATO’nun Avrupa kanadının ön almasını istemekte ısrar etmesi sürpriz olmayacaktır. Bu yöndeki eğilimi zaten tezahür etmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, meselenin içine Avrupalı müttefikleri katmadan Rusya’yla bir ateşkes/barış anlaşması imzalanması durumunda ilk planda ateşkes hattına yakın yerlerde konuşlandırmak üzere tesis olunacak barış koruma birliklerine ne kadar katkıda bulunabileceklerine dair bir sualnamenin Avrupalı müttefiklere iletilmesi Trump yönetiminin tutumuna ışık tutması bakımından önemlidir. Ukrayna’da Avrupalı müttefik ülkelerin kuvvetlerinin konuşlanması tasarımından Türkiye’ye de pay düşmesi mümkündür. Nitekim, son günlerde yerli ve yabancı basında Türkiye’nin sözkonusu tasarım dahilinde içinde ABD kuvvetlerinin yer almayacağı, Ukrayna’ya konuşlandırılabilecek askerî güce katkıda bulunacağı yönünde haberler sıklaşmıştır.
  • Avrupalı müttefiklerin savunmaya daha fazla kaynak ayırmamaları, Rusya-Ukrayna savaşını sonlandıracak bir anlaşma çerçevesinde Ukrayna’da kuvvet konuşlandırmaktan kaçınmaları, ABD’nin Çin’e yönelik politikalarında Trump yönetiminin tercihlerini desteklememeleri durumunda NATO’nun, dolayısıyla Avrupa Güvenlik Mimarîsinin geleceğinin belirsizliğe sürükleneceği gözlemlenebilir.
  • Ortaya çıkması olası bu tür bir gelecekten kaçınmak için Avrupalı müttefik ülkelerin gerekli önlemleri almaları ve törpülenmiş de olsa ABD’yi “içeride tutmak” amacıyla İttifakın Avrupa kanadında/sütununda bugüne kıyasla daha görünür bir düzeye ulaşmak üzere tasarruflarda bulunmaları kuvvetle muhtemeldir. Macron ve Starmer’in Washington’a yaptığı ziyaretlerde bu tablonun somut izleri görülmüştür.
  • ABD’nin mevcut tutumu karşısında yakın gelecekte NATO için yeni bir dönemin başlaması kaçınılmaz gözükmektedir. Avrupa kanadının güçlenmesi ve işler kılınması, dolayısıyla NATO’nun varlığını sürdürmesi sorumluluğu büyük ölçüde Avrupalı müttefiklere düşecektir. Bu açıdan bakıldığında, ABD’nin NATO’dan çekileceğini, dolayısıyla İttifak’ın tarihe gömüleceğini düşünen veya hesaplayan çevrelerin hesaplarının boşa çıkması yabana atılması mümkün olmayan bir olasılıktır. Kaldı ki, Trump’ın ABD’yi NATO’dan çekme niyeti varsa, bunun Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin ABD Temsilciler Meclisi’ndeki İttifak’ın devamından yana olan temsilcilerin pahasına gerçekleşmesi yasal açıdan zorlu ve sonuç vermesi güç bir olasılıktır. Buna göre ABD’nin NATO’dan çekilmesi Senato’nun 2/3 oyuna veya Kongre’nin çıkaracağı yasaya bağlıdır. Hasılı, NATO’dan çekilme, birtakım beklentilerin aksine, son başkanlık seçimleri sonrasında ABD Temsilciler Meclisi ve Senatodaki dengeler Cumhuriyetçiler lehine değişmiş bulunsa da, sadece Trump’ın iki dudağının arasında olan bir mesele değildir.
  • Her hâl ve kârda NATO’nun ABD’siz kalmayacağı; ancak ABD desteğinin kısıtlanmasına karşılık İttifak’ın Avrupa kanadının daha fazla askerî-malî yük ve sorumluluk üstleneceği bir düzenin ortaya çıkması; bu çerçevede önümüzdeki Haziran ayında yapılacak NATO Liderler Zirvesi’nde ABD ile diğer NATO üyesi ülkeler arasında bir orta yol (modus vivendi) bulunması beklenmelidir.
  • Avrupa-Atlantik güvenliğini doğrudan etkileyen ve halen devam eden Ukrayna ve Ortadoğu krizleri karşısında Avrupalı müttefik ülkelerin güvenlik ve savunma politikalarını, uyarlanacak bir Avrupa Güvenlik ve Savunma Mimarîsi altında artık söylem düzeyinde değil, ciddi ölçüde hayata geçirmelerinin zamanı gelmiştir. Bu yeni mimarînin tesis olunması sürecinde NATO’nun Avrupa kanadının Türkiye’yi kapsayacak yönde tasarruflara yönelmesi Avrupa’nın menfaatine olacaktır. Nitekim, Türkiye’nin destek ve katkıları olmaksızın yeni Avrupa güvenlik mimarîsinin inşa olunamayacağı gerçeğini uzun bir aradan sonra da olsa Avrupalı güçlerin idrak etmeye başladıkları gözlenmektedir. Geleceğe dönük bu perspektif, süreç akılcı yollardan yönetildiği takdirde, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği ve Türk savunma sanayinin Avrupa savunma yapılanmasında oynayabileceği rol açısından Türkiye’nin önüne yeni fırsatlar çıkarmaya adaydır.
  • Trump’ın Gazze krizinin çözümü için ortaya attığı fantezinin (ABD sahipliğinde Gazze’yi Akdeniz’in Riviera’sı yapmak) pratikte uygulanma şansının olamayacağını ve İsrail’e yönelik ABD desteğinin süreceğini öngörmek kaydıyla, ABD’nin Ortadoğu krizlerinin çözümünde de Avrupalı müttefikleri ile Arap ortaklarına rol vermesi beklenebilir. Bunun sınırları ve kapsamını açıkça bugünden tanımlamak zor bulunsa da, ABD’nin Ortadoğu bölgesinde Avrupalı müttefiklerin ellerini ne kadar taşın altına koyacaklarını görmek isteyebileceği olasılığını hatırda tutmak ihtiyat gereğidir. Bu yönde bir tablonun tecelli etmesi takdirinde Türkiye’nin kendisine düşebilecek pay ışığında  nasıl bir yol izlemeyi yeğleyeceğinin de mercek altında tutulması icap edecektir.

Sonuç

ABD’de Trump’ın işbaşına gelmesiyle birlikte ortaya çıkan baş döndüren gelişmeler,  küresel siyasetin 2025’in ilk yarısında ve devamında daha da hareketleneceği bir dönemi tetiklemiştir. Şimdilik çok kutuplu bir düzen olarak tanımlandığı gözlenen uluslararası ortam, küresel aktör olan ABD’nin hızla dozu yüksek revizyonist bir çizgiye kaymasıyla birlikte Avrupa-Atlantik güvenliğinin temel kurumlarından biri olan NATO’nun geleceğini de hiç şüphesiz etkilemeye adaydır. Halihazırdaki tablo belki NATO’nun bugüne değin karşı karşıya kaldığı en büyük krize işaret etmektedir. Alman Şansölye adayı Merz’in, “Haziran ayındaki zirveye kadar mevcut haliyle NATO’nun geleceğinin konuşulup konuşulmayacağını merak ettiğini” dile getirmesi ABD-AB ilişkilerindeki durumun vehametini ortaya koyması bakımından manidârdır.

Özellikle son on yıldır NATO bünyesinde ve dışında meydana gelen çatlakların Trump’ın ikinci yönetim döneminin başlamasına paralel olarak daha da derinleştiği görülmekte, dönüşüm halindeki Avrupa-Atlantik bölgesinin Avrupa kanadının bu süreçten çok yönlü olarak etkilendiği gözlenmektedir. Her hâl ve kârda Trump’la birlikte uyum ve dayanışması şüpheli hale gelse de “NATO’nun sonu geldi” kehanetinde bulunan çevrelerin aceleci yorumlarına karşın  Hollanda’nın ev sahipliğinde düzenlenecek NATO Zirvesi’nde İttifak’ın her iki kanadının, çok sancılı da olsa, bir orta ve ortak yol üzerinde mutabık kalacaklarını öngörmek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Bu gözlemden hareketle Ankara’nın, geleceğe yönelik bir bakışla özerk bir yapılanmaya evrilmesi zorunlu olan Avrupa güvenlik  ve savunmasını güçlendirmeye ve NATO içinde ABD’yi dengelemeye dönük faaliyetler/girişimler/projelerde ulusal çıkarları doğrultusunda kendisine yer açmayı önceleyen bir tutum sergilemeyi yeğlemesi Türkiyenin çıkarına olacaktır.

Eğer halen kaldıysa Trump’tan dış destek bağlamında medet uman Türkiye’deki kimi çevrelerin “felaketler diyarının baş mimarı” sıfatını ziyadesiyle hakeden Trump’ın heybesinden Türkiye’ye hem ikili ilişkilerde hem NATO bünyesinde olumsuz yönde tesir edebilecek hangi sürprizleri çıkaracağının olabildiğince erken bir aşamada hesaplanmasında, gardın buna göre alınmasında ve algılardan/yanılsamalardan uzak gerçekçi bir yol izlenmesinde  şüphesiz yarar bulunmaktadır.

Kaynakça:

Association for Diplomatic Studies & Training. (2014). France has De Gaulle to withdraw from NATO. https://adst.org/2014/06/france-has-degaulle-to-withdraw-from-nato/

Bayer, D. (2013). Türk-Yunan ilişkilerinde NATO’nun tutumu ve bunun Türkiye-NATO ilişkilerine yansımaları. [Yayımlanmamış Doktora Tezi]

BBC. (2025). Newspaper headlines: “The Fight House” and “Meltdown in Oval Office.” https://www.bbc.com/news/articles/cx2r0nd93neo

Cameron, A., Maulny, J.-P., & Crow, A. (2009). Fresh Views with the Sarkozy Presidency? https://static.rusi.org/200902_op_frances_nato_reintegration.pdf

Casert, R. (2025). EU pushes back against Trump tariff threats and his caustic comments. AP News. https://apnews.com/article/eu-us-trump-trade-war-tariffs-e799b44cbaf81b19c37a57d7fd55ee6d

Council on Foreign Relations. (2025). The Iraq War. Council on Foreign Relations; Council on Foreign Relations. https://www.cfr.org/timeline/iraq-war

Ergin, S. (2022). Yunanistan NATO’nun askeri kanadına nasıl döndü? Her şey NATO delegasyonundaki şifreli telefonun çalmasıyla değişti. Hurriyet.com.tr; hurriyet.com.tr. https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/yunanistan-natonun-askeri-kanadina-nasil-dondu-her-sey-nato-delegasyonundaki-sifreli-telefonun-calmasiyla-degisti-42067252

Ferguson, N. (2014). Civilization : the west and the rest. Penguin Books.

Fouda, M., & Bellamy, D. (2025). Trump-Zelenskiy kavgası: Avrupalı liderlerden Ukrayna’ya tam destek. Euronews; Euronews.com. https://tr.euronews.com/2025/03/01/trump-zelenskiy-kavgasinin-ardindan-avrupali-liderlerden-ukraynaya-tam-destek

Gordon, P. H. (2003). The Crisis in the Alliance. Brookings. https://www.brookings.edu/articles/the-crisis-in-the-alliance/

Independent Türkçe. (2019). 55 yıl sonra Johnson mektubunun resmi tercümesi. https://www.indyturk.com/node/85226/haber/55-y%C4%B1l-sonra-johnson-mektubunun-resmi-terc%C3%BCmesi

IntelliNews. (2024). Europe will need Turkey in world with less or no Nato says foreign minister. Intellinews.com. https://www.intellinews.com/europe-will-need-turkey-in-world-with-less-or-no-nato-says-foreign-minister-369582/?source=turkey

King, R. (2025). Elon Musk appears to back US withdrawing from NATO and the UN. New York Post. https://nypost.com/2025/03/02/us-news/elon-musk-appears-to-back-us-withdrawing-from-nato-the-un/

Lu, C. (2025). Vance Munich Speech: Read Full Transcript. Foreign Policy. https://foreignpolicy.com/2025/02/18/vance-speech-munich-full-text-read-transcript-europe/

NATO. (2017). Report of the Committee of Three. NATO. https://www.nato.int/cps/ua/natohq/topics_65237.htm

NATO. (2022). Harmel Report. NATO. https://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_67927.htm

Panetta, A. (2023). Protect NATO from Donald Trump? The U.S. Congress just passed that into law. CBC. https://www.cbc.ca/news/world/congress-trump-proofs-nato-1.7059768

Reuters. (2025). Likely next German chancellor Merz questions NATO’s future in “current form.” Reuters. https://www.reuters.com/world/europe/germanys-merz-questions-longevity-natos-current-form-2025-02-23/

Roth, A. (2025). Starmer tries to woo Trump – but has the US-UK relationship lost its spark? The Guardian; The Guardian. https://www.theguardian.com/us-news/2025/feb/28/keir-starmer-trump-us-uk-relationship

Tidey, A. (2025). Stubb: US gave Europe “questionnaire” on Ukraine security guarantees. Euronews; Euronews.com. https://www.euronews.com/my-europe/2025/02/15/us-has-asked-european-allies-to-fill-out-questionnaire-on-ukraine-security-guarantees-stub

Zadorozhnyy, T. (2025). Turkey considers sending peacekeepers to Ukraine, Bloomberg reports. The Kyiv Independent. https://kyivindependent.com/turkey-considers-sending-troops-to-ukraine-as-part-of-peacekeeping-force-bloomberg-reports/